Televizyon spikeri ağzıyla söylersek, sinema dünyası geçtiğimiz günlerde iki önemli ismini kaybetti sayın seyirciler, pardon, okuyucular: Biri Maximilan Schell, öbürü Miklos Jansco.
Elbette Türkiye'de kimsenin umurunda olmadı. Üzülmeyin, dünyada da kimsenin fazla umurunda olmadı. Julie Gayet'nin donuyla uğraşıyorlar.
Schell'i bizim seyirci "Nürnberg Duruşması" filminden, özellikle "Topkapı" filminden hatırlayacaktır. Birçok savaş filminde de "Alman subayı" oynamıştır.
Jansco da, altmışlı yıllarda çok sözü edilen bir yönetmendi, sonra unutulup gitmişti.
Altmışlı yılların bir başka "flaş" yönetmeni Antonioni gibi... Bugün onun da adını anan yoktur. Bergman kalıcı oldu ama Antonioni olamadı.
Jansco, sinema sanatında "plan/ sekans"ın ustası sayılır. (Bunun bir diğer ustası da, bizim züppe entellerin pek sevdikleri Angelopoulos.)
Cem Yılmaz'ın "Arog" filmini bir oturuşta ve iki buçuk saatte çekip bitirdiğini sanan "sokaktaki" saf vatandaşa "plan/ sekansı" nasıl anlatabiliriz? Bir deneyelim:
Yani kamera bir çekmeye başlıyor, uzun süre durmuyor. Motor komutuyla stop komutu arasında uzun dakikalar geçiyor. (Yeni yönetmenlerimiz artık stop demiyorlar da "kestik" diyorlar, "cut" karşılığı... Öyle ya, kıro Yeşilçam stop der, çağdaş sinemacı kestik der, değil mi efendim?)
Bunu Angelopoulos gibi yaparsanız Angelopoulos gibi sıkıcı oluyorsunuz, eleştirmenler bayılıyorlar ama seyirci salonu terkediyor.
Jansco öyle değildi.
Jansco'nun sinemasında kamera sabit, oyuncular çok hareketliydi. (Angelopoulos'ta çoğu zaman oyuncu da kütük gibi durur.)
Oyuncu kameraya yaklaşarak ve uzaklaşarak oynar, görüntüden yandan doğru çıkarsa bu da kesmeye tekabül ederdi.
En ünlü filmi "Kızıllar ve Beyazlar"...
Bolşevikler'in 1917 darbesinden sonra Rusya'da patlak veren iç savaşı ve bu savaşta iki tarafın da birbirini nasıl vahşice katlettiğini anlatır.
Ama bunu, Nikita Mihalkov gibi ("Aşk Kölesi") o günün siyasi efendilerine şirin görünmek için taraf tutmak zorunda kalarak yapmaz.
Jansco'nun filminde kızıllar da beyazlar kadar acımasız ve barbardırlar.
Jansco, komünist Macar sansürünü aşmıştı, Türk sansürünü aşamadı.
Filmin Türkiye'de gösterimi yasaklandı. Ancak DVD icat edildikten sonra getirtip seyredebildik. Şimdi Kadıköy korsanlarında bile bulunuyor.
Türk sansürü, içinde birtakım komünistler yer aldığı için, komünizmi eleştiren filmi bile yasaklıyordu! Hani, Atatürk'ün desteğiyle çekilen ve İsmet Paşa'nın da rol aldığı "Türkiye'nin Kalbi Ankara" filmini "jenerikte Rus alfabesi var" diye yasakladığı gibi (fıkra değil, gerçektir.)
Hani, "hata yapıyorsunuz, ben anti-komünistim" diyen tutukluya, "farketmez, biz komünizmin her çeşidine karşıyız" diyen komiser gibi (bu da fıkra değildir, gerçekten yaşanmıştır.)
Eski Türkiye'nin baskı cehennemini yaşamamış olan gençler, sansürsüz film seyretmenin, sansürsüz Türkiye'nin kıymetini biliniz.
"Ama RTÜK kestiriyor, bipletiyor, buzlatıyor" diyeceksiniz.
Bir zahmet poponuzu kaldırıp sinemaya gideceksiniz ya da pamuk elinizi cebinize atıp DVD alacaksınız, yok öyle yirmi beş kuruşa simit.