Atatürk'ün Pera Palas Oteli'nde şahsi eşyaları varmış! Hani şu, mütarekenin ilk başlarında çok kısa bir süre kaldığı otelde... 101 numaralı oda...
Şişli'deki Ermeni madamın evini kiralamadan önce (bu madam yeni kuşaklara Rum diye öğretilmiştir, çoğu zaman da hiç lafı edilmemiştir) birkaç gün kaldığı otel...
Suriye cephesinden dönünce gittiği Zübeyde Hanım'ın Akaretler'deki evinde daha fazla kalamadığı için çıkıyor, bir süre arkadaşı Salih Fansa'nın Pera Palas'ın hemen karşı köşesindeki evinde kalıyor, bir süre de otelde... Sonra Şişli'ye geçiyor, oradan da Samsun'a, biliyorsunuz.
O tarihte, bir generalin kalabileceği daha iyi bir otel yoktu. Tokatlıyan diyeceksiniz... Pera Palas, İngiliz karargâhı Kroecker Oteli'nin hemen yanındaydı, İngiliz subayları da Pera Palas'ın barında... Orası, olup bitenleri yakından izlemek için daha uygundu.
Fakat bu basit ayraç, muhalif basın tarafından "1917 yılında itibaren evi gibi kullandığı ve üst düzey misafirlerini ağırladığı otel" yapılıvermiş!
Otel yöneticilerini kınamıyorum. "Agatha Christie'nin esrarı" ya da "Ahmet Ümit'in bilmemnesi" gibi zorlama atraksiyonlarla müşteri çekmeye çalışmak kendi ticari zekâlarının kanıtıdır. Bu arada Atatürk'ün kaldığı odaya da "kutsal sığınak" (sanctuary) muamelesi yapılacaktır.
Kınadığımız, Atatürk'ün en sıradan, en alakasız şahsi eşyasına bile "kutsal kalıntı" (relic) gözüyle bakan zihniyettir.
Böylece, peygamber efendimizin kutsal emanetlerine de bir tür "laik alternatif" yaratmış oluyorlar: "Sizin Hırka-i Şerif'iniz varsa bizim de Atatürk şapkamız var!"
Galatasaray Lisesi'ni ziyaretinde okul müdürü Behçet Bey'in odasında içtiği kahvenin fincanı, hem de dibindeki kurumuş telveyle birlikte GS Müzesi'nde saklandı... Acaba kahveyi şekerli mi, orta mı, yoksa sade mi içmişti? Bu mevzuda ulema arasında ihtilaf mevcuttur.
Pera Palas'ta da bazı eşyası varmış.
Örneğin, Kastamonu'da giydiği ilk şapka... Kastamonu'ya gidip şapka giymesi 1925 yılının işi... İstanbul'a 1919 yılından beri ilk gelişi de 1927... Şapkaya iki yıl mukayyet olmuş da gelirken mi getirmiş? Getirmiş de otel odasında mı unutmuş yoksa otele hibe mi etmiş, hatıra diye mi bırakmış?
Başkaca... Bir kasket... (Ne 1917 yılında giymiş olabilir ne de 1918 yılında... Atatürk'ün kasket giydiği ancak otuzlu yıllarda görülmüştür. Otuzlu yıllarda bu otelde kaldığını hiç duymadık.)
İki kravat... Bir çift siyah ayakkabı... İki fincan diş tozu kutusu... Bir markalı çay kaşığı...
Eşyalar bunlar. Önemsiz, sıradan şeyler. Toplam 42 adet olduğu söyleniyor, ötekileri öğrenemedik.
Koskoca Atatürk, kısa süre kaldığı bir otel odasında 1 değil, 2 değil, tam 42 parça eşya unutsun ya da özellikle bıraksın... Aklınız alıyor mu? Yoksa bunların arasında Atatürk'ün kullanmış olduğu ve böylece kutsallık kazanmış otelin tabağı çatalı bıçağı falan da mı var?
Sonradan biraraya toplandığı çok belli olan bu çarçurları "sanki Atatürk onları 101 numaralı odaya kutsal emanet niyetine bırakmış gibi" pazarlamak, otel işletmeciliği açısından belki mazurdur ama buna çanak tutmak da bir gazeteci için ayıptır.
Ama Kemalist gazetelerde "Atatürk eşyasına tapınmak" belki de ayıp sayılmıyor. Bizim kalemimiz değil, bilemeyiz.