Halkın hiç mi hiç umurunda olmayan ama Türk basınında fırtınalar koparan bir konu vardı: HSYK yani Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu üyeleri nasıl seçilecek? (Şu tirajlar niçin artmıyor yahu?)
Başbakan, bazı savcıların ve bazı hâkimlerin kendisine darbe yapmaya teşebbüs ettiklerini görünce "ipleri ele almaya" karar verdi.
Ve de bazı düzenlemelere gitti. "Şaibeli" hâkim ve savcıları "geri hizmete" itmek için HSYK'nın oluşumunda Adalet Bakanı'nın ağırlığını arttırdı. (Bunların içinde "başbakanı bir sabah evinden alacağım" diyecek kadar sapıtanlar da vardı. Soruşturma açıp açmamak için, şu ya da bu yönde karar vermek için şeyhine danışanlar vardı.)
Muhalefet partileri ve basını da memleketin elden gittiğini, yargı bağımsızlığının ortadan kalktığını söylediler.
Söylemediler, bağırdılar.
Bağırmadılar, höykürdüler.
Başbakan kalktı yıllar sonra Brüksel'e gitti ve derdini Avrupa Birliği'ne anlattı.
Avrupa Birliği yöneticileri başbakana hak verdiler ve hükümetin attığı adımın "hukukun üstünlüğü ilkesine uygun olduğunu" söylediler. (Bu yazının başlığına bakınız.)
"Bu konuda güvence aldık, destek vermeye hazırız" da dediler. (Muhalif basın bunu gazetecilik deyimiyle "görmek" zorunda kaldı ama iç sayfalara atmaya da özen gösterdi.)
Çünkü hükümetin bu adımı, muhalefetin iddia ettiği gibi "yargı üzerinde yürütme baskısı" kurmaya değil, "belli bir örgütün neredeyse eline geçmiş olan yargıyı kurtarma" girişimiydi.
Yargıyı ele geçirme değil, yargıdan elleri çekme operasyonu.
Öyle olmasaydı AB bunu desteklemezdi. (Yazının başlığına bakınız.)
Erdoğan'ı lanetlerdi hatta... Birliğe katılmayı unutmamızı falan söylerdi.
Çünkü Avrupa Birliği ülkelerinde de hükümetin yargı üzerinde, çeşitli boyutlarda olmakla birlikte, belli bir denetimi mevcuttu. Bunun genel bir "standardı" yoktu.
Demek ki hâkimleri ve savcıları hangi mercinin ne oranda seçeceği, bizde olduğunun tersine, Avrupa Birliği'nin temel endişe konularından biri değildi!
Cumhurbaşkanı da düzenlemeye karşı çıkmıyor, yalnızca bunun kanun değişikliği yoluyla değil de anayasa değişikliği yoluyla olmasını tercih edeceğini belirtiyor.
Mesele bundan ibaret.
Demek ki yaygara koparmaya da gerek yok.
Üstelik, bu yaygaranın seçim sonuçlarını etkilemesi de sözkonusu değil.
O zaman bırakın "enteller" düşünsünler, baksanıza "başbakan orduyla yakınlaştı" diye de huysuzlanıyorlar (nitekim uyuzluk hizmetlerinin semeresi olarak Hizmet cemaatinden reklam almaya da başladılar, Allah bereket versin!)
Eee, akrep gibi sokup adamı "ittifak aramak" zorunda bırakmayacaktınız! Madem siz ateistler ve eski Marksistler olarak Nurcular'la ittifak yapmaya utanmıyorsunuz...
Siz dönün de bizim başlığa bakın.
Hatırlayacaksınız canım, bu başlığı ara ara atarım, seçimlerden sonra.
Bu sefer de seçimlere saklamıştım ama bugünden kullanmak zorunda kaldım.
Zarar yok, gene yazarız!