Rahmetli babama hiçbir zaman "siz" diye seslenmedim. Bir ara, bazı çocukların babalarına niçin "beybaba" dediklerini sormuştum, gülerek "oğlum," demişti, "ancak beyliğinden şüphesi olan kendine beybaba dedirtir!"
Altan Öymen, Hıfzırrahman Raşit Bey'e hep "siz" dermiş... Annesi Nezaket Hanım da öyle dermiş, zaten adı üstünde.
Altan ağabey anılarının dördüncü cildini de geçenlerde yayınladı: "Ve İhtilal"... Basıp satan da elbette Aydın Doğan, ya kim olacaktı? İlk üç cilt, "Bir Dönem Bir Çocuk", "Değişim Yılları" ve "Öfkeli Yıllar" isimlerini taşıyordu.
Altan ağabey anı yazmayı bilmiyor. Çünkü önemli ve anlamlı ayrıntıyla "hurda ayrıntıyı" ayırdedemiyor.
Böyle olunca da, 1932 yılından 1960 yılına ancak 4 ciltte ve 2 bin 500 sayfada gelebildi. Allah daha da uzun ömür versin, bu gidişle günümüze ulaşmaya en az 5 cilt ve 3 bin sayfa daha var demektir, inşallah tamamlar.
Bu anılardan eşiyle nasıl tanıştığı, nasıl nişanlandığı, nasıl evlendiği, kızının ne zaman doğduğu gibi yakın çevresinden başka hiçkimseyi ilgilendirmeyen bilgileri çıkarıp atarsanız (teyzesinin düğünü bile var), geriye kalan bin kadar sayfa önemli.
Elbette Öymen bir tarihçi değildir, "hammadde" olarak önemli.
Lakin yeni bir şey söylemiyor... "Gençler bunları bilirler" demedim, elbette bilmezler, "yakın tarihin erbabı" olan daha yaşlılara yeni bir şey söylemiyor. Bir şeye "ışık" tutmuyor, malumu ilamla yetiniyor.
Bu açıdan, Altan Öymen'in anılarının, örneğin rahmetli Metin Toker'in "İsmet Paşa'yla On Yıl" adlı kitabından ne farkı var?
Toker'in kitabı daha derli topluydu. Ama anlattıkları aynı: "Aah nerede o İnönü dönemi" cümlesiyle de özetlenebilir.
Altan ağabey kemiklerine kadar, iliklerine kadar, kromozomlarına kadar "CHP'li" ve "Ankaralı" ve de "bürokrat"...
Dolayısıyla anılarını "iskontolu" ve "süzgeçli" okumak gerekiyor.
Bu anılar, tarafsız gibi görünmeye çalışan "taraflı" anılardır, bu açıdan Öymen'i kınamaya da gerek yoktur, başka türlü olamazdı..
Bunu bilerek okuyacaksınız. Diyelim Menderes'in hatalarını yüzlerce sayfa uzun uzadıya anlatan Öymen'in, aynı titizliği İnönü'nün hatalarını irdelemekte niçin göstermediğine şaşmayacaksınız. Menderes'in ellili yılların sonlarında takındığı antidemokratik tavrı buradan öğrenin, İnönü'nün onun damarına nasıl bastığını ve niçin darbe kışkırtıcı "vahşi muhalefet" yaptığını da başka yerden öğrenirsiniz artık...
Ben, Altan ağabeyin anılarında en çok "küçük tarihi" sevdim. Fransız tarihçiliğinde "la petite histoire" denilen ve bu işin babası da o eşsiz G.Lenotre olan yaklaşımı... Dört cildin çeşitli yerlerine bolca serpiştirilmiş görüntüler, Sipahi ve Gelincik sigarası kapakları, tramvay bileti, Akbaba dergisi karikatürleri, aldı beni çocukluğuma götürdü... En çok da eski gazetelerin "faksimile" birinci sayfaları tabii: "Tahkikat Encümeni'nin selahiyet kanunu kabul edildi... Örfi idare, vuku bulan hadiselerin neşrini menetti..."
Biz o zamanlar tekmil Osmanlıca konuşurmuşuz yahu!
Öymen'in anılarını, soluğunuz yeterse, mutlaka okuyunuz. Ben kendi payıma, ağabeyimin "emanetçi başkanlık dönemini" merak ediyorum, hani Deniz Baykal'ın gider gibi yapıp da gene geldiği yılları... Herhalde dokuzuncu cilde kalacak.
Haa, bir de şu "Rahşan Hanım'ın kedilerine ciğer götürüp grup başkanvekili olma" meselesini tabii!