Devlet, sevgili sınıf arkadaşım Kahraman Sadıkoğlu'na kiralamış olduğu Savarona yatını geri alacakmış, hem müze yapacakmış hem de ziyarete gelen yabancı devlet adamlarını bununla gezdireceklermiş...
İyi, güzel.
Fakat bu haber "manşet" oluyor malum gazetede...
PKK örgütünün çekilmeyi durdurması değil, üniversitelerde çıkarılmak istenen kargaşa ve ayaklanmalar değil, kabak tadı veren Olimpiyat tartışması da değil, bu manşet.
Çünkü halkın sanki çok umurundaydı Savarona'nın ne olduğu...
Çünkü halkın hiç umurunda değil ama "Atatürkçülük ticareti" yapanlar için bu gemi kutsal topraklar!
Bu memlekette yetmiş beş yıldır bir "Savarona efsanesi" üfürülüyor.
Sanki bu tekneyi biz yapmışız gibi övünüyoruz, Amerikalı zengin bir kadının yaptırdığı, vergisiyle başa çıkamadığı için satılığa çıkardığı, Hitler'in almak istediği ama Atatürk'ün talip olduğunu, daha doğrusu Atatürk adına çevresine çöreklenmiş "malum zevatın" talip olduğunu duyunca vazgeçtiği...
Vay be, Atatürk devreye girince "koskoca"
Hitler bile geri basmış... Bize böyle öğrettiler.
Öyle bir hava üfürdüler ki, sanki Atatürk cumhuriyeti ilan edince bu tekneye bir binmiş, bir daha da inmek bilmemiş... Ha Çankaya, ha Savarona...
Biz gerçeği yazınca da şaşırdılar.
Bir kere, bu tekne hiç satın alınmayabilirdi, çünkü hastalığı ilerleyen Atatürk'ün son günlerini huzur ve sessizlik içinde geçirebilmesi için önce Suadiye taraflarında köşk bakılmıştı!... "Güvenlik nedenleriyle" vazgeçildi. Sanki o saatten sonra Atatürk'ü vurmak isteyecek Ziya Hurşit gibi bir serseri çıkabilecekti!...
(Allah Allah... İstanbul'u sevmeyen, İstanbul'a küskün, 1927 yılına kadar İstanbul'a ayak basmayan büyük önder niçin son zamanlarını İstanbul'da geçirir olmuştu acaba? Ankara'nın nesi eksikti?
Sıfırdan yeni bir devlet kurmamış, bir başkenti yoktan varetmemiş miydik? Atatürk'e son nefesine kadar Ankara'da bulunmak yakışmaz mıydı?) Atatürk, hayatının ancak son haftalarını Savarona yatında geçirebilmiştir.
1938 yılının yaz aylarında toplam altı hafta... O kadar!
Ağırlaşınca Dolmabahçe Sarayı'na taşındı.
Kendisi inip gidemedi, hali kalmamıştı, koltukla götürüldü. Üç ay sonra da vefat etti.
Savarona meselesi bundan ibarettir.
Ama bazı kişilere, "Atatürk'ün ayağı değmiş olduğu" için o güverte tahtaları bile kutsal geliyor ve bunlara "yüz sürmek" isteyenler bile var.
Zenginlere kiralanan bu gemiye elbette birtakım kadınlar getirilince de kıyametler kopmuştu. Geminin kutsallığı kaçıyordu!
Atatürk'ün devlet elinden hurdaya çıkarılan makam otomobili yıllarca Kadıköy-
Bostancı hattında dolmuş olarak kullanıldı (bendeniz kimbilir kaç kere bindim), onu niçin okşamaya kalkmamıştınız acaba?
Siz yarın öbür gün Savarona'nın bacasını ve direklerini de gökkuşağı renklerine boyamaya kalkıp ne güzel tutuklanırsınız...
Ama sevgiyle boyayacak olduktan sonra zarar yok, değil mi canım efendim?