Liberal olduklarını öne süren ve düne kadar hükümeti destekleyen bazı gazete yazarlarının ve bazı üniversite hocalarının birdenbire başbakana karşı "vahşi" bir muhalefete geçmeleri çok şaşırtıcı...
Bunlardan bir kısmı, "şimdilerde geçer akça" olduğu için liberal kesilmiş eski Marksist aydınlar.
Fakat faşistlerle ve Kemalist'lerle "aynı dalga boyuna" düşmekte hiçbir sakınca görmediler. Hatta kendi kendilerini sokak ayaklanmalarını destekleyecek kadar da küçülttüler.
Ne ki, o cenahtan da yüz bulamıyorlar, "şimdi mi aklınız başınıza geldi, başka kapıya" diye itiliyorlar. Havada kaldılar.
Havada kalınca da İstanbul sermayesine yaltaklanma yoluna gittiler, liberal geçindikleri için bunu eskiden de denememiş değillerdi.
Fakat birdenbire ne oldu da tavırlarını "başbakana karşı derin bir nefret" aşamasına vardırdılar? Gözlerine ne göründü?
Bu adam, bu kadar nefret duymaları için onlara ne yaptı? Ne kötülük etti?
"Uludere" diyeceklerdir... O savaşta bugüne kadar otuz bin kişi öldü, otuz gariban köylü mü dengeyi değiştirdi?
"Guruları" olan Ahmet Altan'a bakıp "hizaya gelmeye" çalışıyorlar dedik ama bunlar kendi başına ayakta duramayan ve kendine ille de bir kanaat önderi arayan yarı-aydın genç çocuklar değiller ki, yaşını başını almış insanlar...
İçlerinde düne kadar "Allah bu adamı başımızdan eksik etmesin" diyen ama bugün "diktatör, nobran, kendini beğenmiş, dediğim dedikçi" diye "saydıran" arkadaşlar da var...
Kimisi bir punduna getirip kendini gazetesinden kovdurmaya bakıyor ve sonra da İnternet'ten döşeniyor... Bu pund, kimileri için patronuna küfür edip atılmaktan, kimileri için atıldığı halde "istifa ettim" diye böbürlenmeye kadar da uzanabiliyor.
Kimisi işinden kovulmasını, televizyona çıkıp "Taksim'de kadınları ve çocukları katlediyorlar yetişin" diye en müptezel provokasyonları yapmış olmasına bağlamıyor da, "beni iktidar yedi" diye ağlamayı çıkarlarına daha uygun buluyor. (İşe yaramadığı, yazıları okunmadığı, boşuna para aldığı için işten çıkarılıp da "beni başbakan mahvetti" diye ağlayan soytarılar konumuzun dışındadır.)
Kimisi, çevresinin (mahallesinin!) baskısına daha fazla dayanamayıp "durduk yerde dava haline getirdiği" çarçur bir meselede hiçbir "dahli" olmayan gazetesini öne sürer ve gitmek için bahane yaratır...
Kimisi onca adım atıldığı halde "bu hükümet Kürt meselesini çözemez" diye tutturur da tutturur... Kimisi "akil insanlar" toplantısında kapris yapıp kapıyı vurur gider...
Nedir bunların derdi?
Birtakım Yahudi iktisat yazarlarının "one minute" ve "Mavi Marmara gemisi" olaylarından sonra "hooop, bizim İsrail'e sataşmak yok, orada dur" deyip muhalefete geçmelerini çok iyi anlarız da...
Bunlar "Türkiye'nin bundan fazla büyümesini ve güçlenmesini istemeyen" bir yerlerden işaret mi alıyorlar, emir mi, avanta mı? O yer, Avrupa Birliği mi? Genlerine işlemiş olan "fabrika ayarlarına" mı geri döndüler, yoksa işin neredeyse "vatana ihanet" denebilecek bir boyutu da mı var?