Biz İstanbul'un "betonlaşmasından" yakınıyoruz ya, dikilen binlerce ve binlerce ağacı görmek istemeyip... Ankaralı bürokrat çocukları da Ankara'nın betonlaşmasından yakınırlarmış meğer.
Bunlar "Angaralı" değillerdir, babası ya da dedesi Ankara'da memurluk etmek ve tabii yerleşmek zorunda kaldığı için ister istemez oralı olmuş çocuklardır. İstanbul kıskançlığı ve düşmanlığıyla kendilerine "Angaralı" deyip Orta Anadolu köylüsüyle bütünleşir gibi yapmaktan da hoşlanırlar.
Dün muhalif basında okudum, bir Ankara çocuğu "Ankara'nın kimliğini kaybetmesinden" yakınıyordu.
Ona kimliğini yeniden kazandıracak kişi de, Melih Gökçek'i altedecek bir CHP adayı olacakmış tabii! Başka ne beklersin böyle yazılardan?
Oysa CHP'nin ne dişe dokunur bir adayı var, ne de bir "belediyecilik politikası"...
Peki neymiş bu Ankara'nın elden giden meşhur kimliği?
Ankara, bir bozkır kasabasıydı... Ankaralı Ermeniler sürülüp öldürülmeden önce de öyleydi, sonra da.
Başkent olunca elbette bir "imar faaliyeti" de başladı. Arsa kapatan CHP ileri gelenleri de böyle böyle zengin oldular.
Yirmili yıllarda hiç olmazsa bazı "Türk kokan mimari denemeleri" yapılan Ankara, otuzlu yıllarda, 1931 CHP Kurultayı'nın da ilkeleri doğrultusunda "Nazi mimarisine" teslim oldu.
Son elli yılda da "sivil yapılar", oteller, alışveriş merkezleri, eğlence yerleri falan boy gösterdi. Eskiden, taşra uyuşukluğu içinde, memur kulüpleriyle üniversite lokallerinden başka gidecek yer de yoktu.
Böylece birkaç Ankara oluştu.
İstanbul da öyledir ama İstanbul'da bu farklı kentler "içiçe" sayılırlar, Ankara'da bıçakla kesilmiş gibi ayrılırlar.
Eski şehirde, Ulus ve dolaylarında kalan "köylü Ankarası", bir dönem Sıhhiye'de birdenbire biter, oradan taa Küçükesat sapağına kadar "memur ve öğrenci Ankarası" sürer, Kuğulu Park'tan ileriye de yeni oluşan "burjuva Ankarası" başlardı...
Peki bu durumda neymiş Ankara'nın kimliği? Anlayamadınız.
Vallahi ben de anlayamadım.
Özlem içindeki bürokrat çocukları Ankaralar'dan hangi Ankara'yı özlüyorlar?
Kaleiçi Mahallesi, Taşhan falan, "milli mücadele Ankarası'nı" mı?
Refik Halit, 1915 yılında Ermeni evleri yağmalanırken, pencerelerden sokağa atılıp yakılan, evet yakılan, piyanoların tellerinin çıkardığı hazin sesleri uzun uzun anlatır. O Ankara'yı mı?
Yoksa sevimsiz kahverengi suratlarıyla bozkır murtluğunu Alman kasvetiyle birleştirmiş tek parti binalarının Ankarası'nı mı?
Kendileri de bilmiyorlar. Özledikleri herhangi bir Ankara değil, yalnızca CHP belediyesidir. "O olmazsa bari MHP'li olsun" da diyorlar.
Peki sevmedikleri, kalabalık, pis, pahalı ve ürkütücü buldukları İstanbul'da özledikleri nedir? Artık Sarıgül mü olur, Kotil mi, Koç mu, hatta bizim Ataklı mı, Allah kimi verdiyse, burada da bir CHP belediyesi.
O belediye İnönü Gezisi'nin merdivenlerinde başlar, Abanoz Sokağı'nın girişinde biter. Ziba'ya bile uzanmaz.