İşte resmini gördük: Saçı sakalı ağarmış, benden yaşlı bir "genç", Taksim patırtısında Gabriel Garcia Marquez okuyor. Okur gibi yapıyor.
Okur gibi yaptığı, Marquez'in "Yaprak Fırtınası"...
O hengâmede Marquez okuması değil, Marquez'in diğer eserlerine oranla önemsiz de sayılsa o kitabını bugüne kadar okumamış olmasıdır ilginç olan. Biz yetmişli yıllarda okumuştuk ama resim çektirmemiştik.
İki arada bir derede yoga yapan hanımlar da vardı bunların arasında.
Bu zavallı kişilik kanıtlama gösterileri, muhalif basın tarafından "bunlar entellektüel insanlar" diye pazarlanıyor.
Bunlar entellektüel değil, entel.
Yani kafası karışık, hazımsız, yüzeysel, pozcu... Bodrum gibi yerlerde serserilik etmeyi marifet sanan takım.
Medyada bazı saftırıklar bunlardan ve "konsolcu" bilgisayar çocuklarından "yeni bir parti" bekliyorlar... Bu çorbadan parti marti çıkmayacağını defalarca söyledik. Kaldı ki, polise taş ve Molotof kokteyli atan birçoklarının kendi kıytırık partileri zaten var.
Ya liberal aydınlar, diyeceksiniz... Eski ve karta kaçmış Marksistler... Parti girişimlerini 1995 yılında gördük, kepaze oldular. Kaldı ki geçenlerde de bunların ağababası, "biz parti kurmayız, bokumuzu atar sonra da kaçarız" dedi. Kaçarlar. En son bir bahane uydurup "akil insanlar heyetinden" kaçtılar.
Özgürlük ve demokrasi istiyorlarmış... Aralarında "proletarya diktatörlüğü" isteyenlerin oranını hiç araştırdı mı acaba basın safdilleri?
Bütün bunlar dümendir. Tek ortak noktaları "Tayyip düşmanlığı"dır.
Bir programları yoktur. Koskoca CHP'nin, doksan yıllık partinin programı var mıdır ki bu toplama kalabalığın olacaktır?
Internet'te imzasız küfürler savurmak ya da espriler yapmak bir tepkidir, bir siyasi program değildir.
Silivri faşistlerinin serbest kalmalarını sağlamak da ancak Ergenekon uzantısı bazı gazetecilere bir program gibi görünebilir...
Yani, sisteme karşı çıkan da bir ucundan sisteme katılmak zorunda kalır.
Bunun en acı örneği İspanya İç Savaşı'nda yaşanmıştı... Çarşı gibi herşeye karşı olan anarşistler, faşizme karşı silahlı ama "örgütlü" direniş zorunluluğu karşısında apışıp kalmışlardı... Kendi kendilerini inkâr etmek zorundaydılar! "Hükümet" fikrine karşıydılar ama şimdi cumhuriyetçi koalisyona girmek zorunda kalıyorlardı... "Ordu" fikrine karşıydılar ama "düzenli orduya" katılmazlarsa öleceklerdi... "Hiyerarşiden" nefret ediyorlardı ama uymaya mecburdular... Katalonya eyalet başkanı Luis Companys bunlara "gelin alın, ben bırakıyorum, iktidarı size devrediyorum" dediği zaman ne yapacaklarını bilemediler.
Gene öldüler ama prensipleri de tarihin çöp sepetine gitti.
Taksim çocuklarının, "Tayyip gitsin"den başka söyleyebilecekleri hiçbir sözleri yoktur. Varsa hazırız, dinleyelim.
Üst tarafı, ahkâm kesmeye çalışan yarım eğitimli köşe esnafı ve tatminsiz bayan ukalalığıdır: Yeni kuşak, özgürlükçü bilmemne, keskin zekâ, cart curt.
Yeni bir anayasa hakkında ne düşünüyorlar, işitmiş olan var mı? Kıytırık üç beş ağaç için referandum isteyenler, anayasa referandumuna ne diyecekler?
Hadi, başkan adaylarını görelim! Bakalım Güldal Mumcu'dan fazla oy toplayabilir mi?