Doktor Hikmet Kıvılcımlı'nın meşhur lafıdır: "Parti kurmak turşu kurmaya benzemez!"... Böyle bir kitabı da olacaktı sanırım.
Benzeseydi, minik minik faşist particiklerin başkanlarıyla gazeteciler televizyon oturumlarında "sizin partinin adı neydi yahu" diye dalga geçmezlerdi...
Birçok şaşkın, "benzer" diyor, "Taksim çorbasından biz bir kavanoz turşu çıkarırız"... Bunlardan bazıları şimdi Bağdat Caddesi'nde başı örtülü kadınlara yapılan saldırıları görüp "biz ne halt ettik" aşamasına da geldiler.
Taksim bir çorbadır. İçinde Maocusu da vardır, ülkücüsü de, Kürt militanı da, modası geçmiş komünisti de, yoga yapan enteli de, gitar çalanı da, en ucuz lumpen içkisi olan bira şişesini kafasına dikeni de, yolsuz kalmış sinemacısı da, ATM yağmalayan serserisi de, "babalarımızın hep sözünü ettikleri bu eylem ne menem bir şeymiş" merakıyla takılanı da, ders kıran liselisi de, büyüklerine atamadığı taşı polise atan delişmeni de...
"Bu yeni bir muhalefet biçimidir" diyorlar. Evet öyledir. Ama yalnızca öyledir ve başka bir şey değildir. Lideri yoktur. Kadroları yoktur. Planı ve programı da yoktur. "Ağaç sevgisi" gibi genelgeçer bahaneler program değildir. Öyle olsaydı, Avrupa'da "yeşiller" sosyaldemokratlara payandalık etmekle kalmazlar, iktidara gelirlerdi.
Bir karnavala dönüşen bu patlama, zaten "köprü de istemeyiz, havaalanı da istemeyiz" gibi zırvalarla kendi kendini ciddiye alınma noktasından uzağa düşürmüştür.
Bizzat eylemci gençler de, olaydan kendine pay çıkarmaya çalışan muhalif politikacıları kovalamışlardır. Kılıçdaroğlu kös kös dönmüştür.
Bizzat kendileri "örgütlü değiliz" diyorlar, "herhangi bir karar mekanizması da yok"...
Eee? Bundan parti mi çıkacak? Çıkmayacak. "Heterojen" kalabalıktan siyasal örgüt çıkmaz. Hele hele, bazı gazeteci hanımların gönüllerinde yatan "kırk beş yaşlarında, esmer, uzun boylu, yeşil gözlü, iki lisan bilen, içkisi sigarası olmayan, ondan başka hiçbir kadına da dönüp bakmayacak" lider hiç çıkmaz. "Spontane" eylemlerle yetinen, örgütlenemeyen hiçbir güç iktidara oynayamaz. Taksim'de tepişen komünistlerin bunu çok iyi bilmeleri gerekirdi.
Kaldı ki, lideri, kadroları ve çok da parası olan CHP bile bir türlü iktidara, gelmek şöyle dursun, yaklaşamıyor.
Ara sıra patlar, işte o kadar. "Mizah duygularını" asla yabana atmıyorum. Ortaya müthiş bir "sarkastik dünya görüşü" koydular, takdir ediyorum.
Ama mizah yaparak iktidara gelinmez.
Atatürk'ün ve bütün Kemalistler'in, sosyal bilimlerden anlamamaktan kaynaklanan ortak yanılgısı buydu: Gençlik bir sosyal sınıf değildir. Dolayısıyla, "gençlik partisi" olmaz. "Genç Parti", bir işadamının, kendini ve yakınlarını meclise atmak amacıyla lumpenleri kullanmak için uydurduğu bir kılıftı yalnızca.
Ağaçlar dikilse ya da sökülse, kışlalar yapılsa ya da yıkılsa, iktidara sosyal sınıflar yani onların temsilcileri gelirler ve geleceklerdir. "Facebook kullanmak, twitter atmak" da hiçbir sınıfın tekelinde değildir. "Bilgisayarcılar partisi" yoktur ve olamaz.
"Wall Street işgalleri" Amerikan kapitalizmini ve emperyalizmini ne kadar yıkabilirse, Taksim karnavalı da AKP iktidarını ancak o kadar yıkar.
En iyisi, bu karnavalı katolik toplumlarda görüldüğü gibi meşrulaştırmak ve müesseseleştirmek, bir Rio ya da Venedik Karnavalı misali, diyelim yılda üç gün üç gece "dağıtarak" kutlamak: "1-3 Haziran Geleneksel Boşalma Şenlikleri"... Alın size bir uzlaşma yolu.