Olur mu yahu, 19 Mayıs kutlamaları iptal edilmiş... Şimdi, bu kutlamalara asla ve asla katılmayan gazeteciler oturdukları yerden ne yazacaklar?
Hani, halkı toplu taşımacılığa yöneltip kendileri özel arabalarına binenler...
Oysa ne güzel durduk yerde coşkuyla dolacaktı içimiz, doksan dört yıl sonra kıpır kıpır, her birinde potansiyel bir darbeci görülmek istenen askeri okul öğrencileri stadyuma bir bayrak gibi gireceklerdi, bir çiçek gibi açılacaklardı...
Hani, pek anlamlı bir şekilde kızlarda çember, oğlanlarda sopa... Mussolini İtalyası'nda bu tür şenliklerde oğlanlar tahta tüfek taşırlardı, biz o kadar ileri gidememiştik, cinsel simgelerle yetinmiştik...
Korkmayın, iptal edilenler konserler.
Atatürk Samsun'dan bir güneş gibi yeniden doğabilir yani.
Cahil ve kısa bacaklı halk iyice anlasın diye çizgi film de yaptırırsınız, Samsun'un kuzeyine denk gelen denizde bir noktaya Atatürk'ün başını yerleştirirsiniz, arkasına da bir "hale" koyarsınız Ortodoks ikonalarında olduğu gibi, oradan "huzmeler" halinde güneş ışıkları ekranın köşelerine doğru gider, diyagonal diyagonal...
Lakin biz, 1965 model Chevrolet Impala arabayla Atatürk büstünün Şişli'den Dolmabahçe'ye götürülüşünü de görmek isteriz. Katolik ayinlerinde benzerini görüyoruz, İsa va Meryem heykelleri kiliseden çıkarılıp cemaat eşliğinde bir süre dolaştırılıyorlar...
Fakat burada "güzergah" tam olarak bilinemiyor: Atatürk Şişli'den Dolmabahçe'ye acaba Pangaltı-Harbiye- Taksim tarikiyle mi gitmiştir, yoksa Nişantaşı-Teşvikiye-Maçka yolundan mı? Sakın Mecidiyeköy-Balmumcu-Beşiktaş üzerinden olmasın?
Neyse, asıl felaketi daha duymadınız: TRT de bu yıl Eurovision yarışmasını yayınlamayacakmış...
İyi, spiker hanım "Yürovizyon mu desem, Erevizyon mu desem" ikilemine düşmekten kurtulur.
Zaten son yıllarda "gut ivining, först tenk yu for dis vandırful şov, hiyr ar dı rizalts ov dı törkiş cüri" cümlesini duyamaz olmuştuk.
Şimdi "Laksımbörg, tivelv poynts" cümlesini de duyamayacağız.
Almanya'daki işçilerimiz oylarını bize yağdırınca "sanki oy veren Almanlarmış" numarası yapıyorduk ama "Yunanistan'la Güney Kıbrıs birbirini tutuyor" diye de kızıyorduk.
Yunan şarkısı başlayınca yayının kesilip "Bir Başkadır Benim Memleketim" çalındığı günler de gördük zamanında... Bir İsrail bestesiydi!
Bülent Özveren'in sesini şimdi duyamazsak ne zaman duyacağız?
TRT yarışmayı yayınlamıyor, kötü müzik dinlemekten hoşlananlar üzülecekler.
Üzülmesinler, Eurovision beklemeye gerek yok, "müzik marketlerimizdeki" Türkçe pop reyonlarında çok daha kötüsü var.
Finlandiya adına katılan hanım da sahnede başka bir hanımla öpüşecekmiş, ilan etmiş... Bunu görmeyince ahlakımız da kurtulacak. Hem ben anlamıyorum, Oktay Akbal'ın Attila İlhan'a "bir paşa çocuğu saflığıyla" sorduğu gibi hayatta böyle şeyler gerçekten var mı yahu?