Bazı gazeteci arkadaşlar, faşistlere saf saf "peki senin çözüm önerin nedir" diye soruyorlar. Yok, saf saf değil tabii. Çözüm için hiçbir önerilerinin olmadığını biliyorlar da, bu gerçek onların suskunluğuyla ortaya çıksın istiyorlar.
Politikacısıyla ve köşe yazarıyla, faşistlerin "iç savaşa devam"dan başka söyleyebildikleri bir şey yok. Var, bol bol küfür var. Bir de herşeye rağmen körolası bir darbe umudu...
Faşistler bu konuda hiç olmazsa dürüst davranıyorlar. Bir de CHP var... O bu konuda dürüst değil... O da kamuoyu baskısıyla çözüm ister gibi görünüp çözümü baltalama politikası izliyor. (İçlerinden bir kısmı ne istediğini kendisi de bilmiyor ki, o daha da kötü.)
"Edirne'ye Enver gireceğine Bulgar girsin" mantığı gibi, "barışı Tayyip sağlayacaksa barış hiç olmasın" yaklaşımı bu...
Bu arkadaşlara sesleniyorum: Gerçek şu ki, biz bu savaşı kazanamıyoruz. Otuz yıldır kazanamadık.
"Onlar" da kazanamıyorlar. Zaten kendileri söylediler, "ne biz Türk ordusunu yenebiliriz, ne de Türk ordusu bizi yokedebilir" dediler.
Dolayısıyla, satranç karşılaşmasını "pata"yla bitirmekten başka çare yok.
Erdoğan'ın arayışı, futbol maçını berabere bitirmektir, çünkü iki takımda da çok sakatlık yaşanmış, çok kişinin futbol hayatı sönmüş, maç doksan dakikayı da fersah fersah aşmıştır.
Fazla mı basite indirgedim? "Halkın anlayacağı" şekilde mi konuştum?
Ama basit gerçek, iki tarafın da şiştiği gerçeğidir.
Barış görüşmelerine tırpan atmak kısa vadede şahinlere avantaj sağlar, çözümü geciktirir ama uzun vadede mutlaka memlekete zararı dokunur.
Savaşa devam etmek istiyorsan bunun "sağlamasını yapmak" kolaydır, seçime girer kazanırsın. Bu, halkın senin politikanı onayladığını, halkın da savaşın sürmesini istediğini gösterecektir. ("Birileri sallasa düşecekler" diye kendini kandırıp ordudan yardım dilenmek akıllı işi değildir.)
Ama çoğunluk barış istiyorsa, ağzını açmaya hakkın yoktur.
"Baltalama" politikası ileride hem senin hem ülkenin başını iyice derde sokar.
Almanlar bunu denediler...
1918 sonbaharında Almanya da şişmişti, komünist Rusya'yla barış yapıp bütün orduyu batı cephesine yığmıştı, gene sonuç alamadı. Almanya'yı fiilen askeri diktayla idare eden generaller Hindenburg ile Ludendorff sivil hükümete "devam edemeyeceklerini" bildirdiler.
Fakat ellerini taşın altına sokmak da istemiyorlardı, mütarekeyi ve barış antlaşmasını "sivillerin" imzalamasını şart koştular.
Günah keçiliğini sosyaldemokratlar üstlendiler. O günden sonra yirmi beş yıl boyunca da Alman aşırı sağı hep "Almanya'yı satan caniler" edebiyatıyla onları suçladı, barışa imza atan politikacılar da birer birer öldürüldüler.
Alman faşizmi, yenilgiyi kabul edebilecek kadar mert değildi!
Bu yanılgı onları çok daha beter bir yenilgiye, başlattıkları ikinci savaşta yakılıp yıkılıp dümdüz olmaya götürdü. Hem kendileri battılar, hem Almanya'yı büsbütün batırdılar.
Dileriz bugün PKK ile barış görüşmelerimizi baltalamak isteyenler ileride Türkiye'nin büsbütün batağa saplanmasına yol açmazlar.