Zenginlerden daha çok vergi almak, ekonomik krizden bir türlü çıkamayan Batı ülkelerinin bulduğu çarelerden biri.
Sermaye, çalışan kitlelerin ümüğünü alabildiğine sıkıyor ama bütün yükü onların sırtına bindirip sosyal patlamalara yol açmamak için kendi sınıfından da azıcık fedakarlık bekliyor, beklemek zorunda kaldı.
Fransa'da, itibarı ve desteği daha ilk altı ayda yerlere düşen yeni başkan François Hollande buna kalkıştı, top Fransız Anayasa Mahkemesi'nden döndü. Gerard Depardieu gibi yüksek vergiden ürküp komşu ülkelere kaçmaya kalkışan zengin sanatçılar da ettikleri ayıpla kaldılar.
Eh, Hollande bildiğiniz gibi Fransız Sosyalist Partisi'nin adamı. Bu partinin adı sosyalist, kendisi ılımlı sosyaldemokrat. ("Partili başkan" olur mu canım, aa, çok ayıp! Yok muydu şöyle başkan yapacak emekli bir Fransız generali?)
Yani, fakirden daha az, zenginden daha çok vergi almaya kalkmasında şaşılacak hiçbir yan olamaz.
Obama da böyle. Onun partisi de "Amerikan ölçülerine göre" solcu sayılıyor ve o da şimdi ilk döneminde başaramadığını, zenginden daha çok vergi almayı, ikinci başkanlık döneminde gerçekleştirme derdinde.
Peki bizde ne oldu?
"Sağcı" olduğu söylenen AKP, yeni bir Ticaret Kanunu hazırladı.
Buna göre, kayıt dışı ticaret önlenecek, şirketlere şeffaflık getirilecek, örneğin "masrafı şirkete yazma" hokkabazlığının da önüne geçilecekti.
Şirketin ortağı, diğer ortaklardan habersiz para çekemeyecek, onları kazıklayamayacaktı. Uyanık patron karısına aldığı kürkü, oğluna aldığı arabayı, metresine aldığı pırlantayı "şirkete alınmış" gösteremeyecekti. Benzin parasını, yediği yemeğin parasını şirket ödemeyecekti.
"Sağcı parti" yaptı ha bu kanunu!...
"Solcu" olduğu söylenen CHP, bu kanunu kuşa çevirdi.
CHP, herşeyin eski hamam eski tas olmasını istedi.
Yasa tasarısının birçok maddesini, kurultaylarda liste deler gibi, deldi.
Buna, kendi amigo basını da çanak tuttu.
CHP, patronları koruyordu.
Ama "şehirlerarası otobüslerde yumurta, soğan, pide, lahmacun yenilmemesi, canlı tavuk taşınmaması" gibi "cahil halkı eğitici" uygulamalara sahip çıkmayı da ihmal etmiyordu tabii...
Görüldüğü gibi, halkın temsilcileri ve bizzat yeni burjuvazinin sözcüleri patronları "zapt-ü rapt" altına almaya çalışıyorlar, bürokrasinin temsilcileri de buna engel oluyorlar.
Yıllardır anlatırız, İnönü'nün diktatörlük döneminde solu nasıl ezdiğini, solcu partileri nasıl kapattığını, solcu yazarları nasıl içeri tıktığını, işçinin grev ve sendika hakkına nasıl engel olduğunu... 1968 yılında Demirel'le anlaşıp Türkiye İşçi Partisi'nin bir daha meclise girebilmesine nasıl set çektiğini, solu nasıl sokağa ittiğini...
Dinlemeyen, anlamayan, anlamak istemeyen bir kitle vardır.
Şu son olaydan sonra da CHP'nin solcu olduğuna inanacak ahmak varsa, ben ona artık hiç acımam. Beter olsun.
Kılıçdaroğlu'nun sahip çıktığı faşistlere bakıp utanması yeterdi aslında...