Türkiye'nin en iyi haber sitesi
ENGİN ARDIÇ

İsmail deyin bana

Bir bu eksikti: Sevgili dostumuz Zülfü Livaneli'nin, yurt dışında yayımlanan bazı albümlerinin kapağına soyadının l'sini çift yazdırdığı, böylece "İtalyan ayaklarına yattığı" iddia edildi: Livanelli!
Aradım taradım, böyle bir şey bulamadım. Gerçi bazı internet sitelerinde ve bazı YouTube kliplerinde çift l'li geçiyor geçmesine ama bu herhalde bir yakıştırmadan ya da yanlış anlamadan kaynaklanıyor olmalı...
Çünkü ben de "ilk çıktığı" zamanlar, merhum Banker Kastelli'yi İtalyan sanmıştım! Lombardia taraflarından köklü bir İtalyan banker ailesinin ahfadı... Signor Castelli...
Sevgili dostumuz hakkında bir kısım kefere "olsa olsa İtalyan olmalı" diye düşünmüştür sanırım.
Sanmak kolaydır efendim. Taksim'deki Atatürk Kültür Merkezi'ni "Atatürk devrinde yapıldı" sanıp "Taksim'e indirilen her kazma aslında Atatürk'e indirilmektedir" diyen kazmalar bile var...
Livaneli'yi solcu sananlar olduğu gibi. Cumhuriyet Halk Partisi'ni de solcu sananlar bunlar.
Kendini yurt dışında pazarlamak için "Türk kimliğini gizlemeye" çalışanlar yok değildir. İlk akla gelen tedbir, Coşkun'u Josh yapmaktır sözgelimi...
Can da, kolayca John oluverir. Zaten ebeveyninden biri Türk öteki Amerikalı olan çocuğa, erkekse Can, kızsa Suzan ismini koyarlar ki ha deyince John ya da Susan'a dönüşebilsin.
İyi de, uzaktan yakından hiçbir yabancı ismini çağrıştırmayanlar ne yapacaklardır?
"Sümeyye Sündüs Özkerestecioğlu"nu uydurun bakalım hangi dile nasıl uyduracaksınız?
Hadise'yi "Event" mi yapacaksınız?
Kenan Evren... Keenan Universe...
İbrahim Tatlıses'in işi daha kolaydır: Abraham Sweetvoice.
Peki bendeniz ne halt edeceğim? Hadi Engin'e "Eugene" uydurduk, Ardıç ne olacak? "Ardich" desem Sırp ya da Hırvat tadı verir, "Arditz" desem Yahudi!
Tam tercüme yoluna gitsem: Juniper.
Eugene Juniper.
Sevmedim. "Jennifer" gibi geliyor.
Çok hakkı yenmiş ve çoğu kişinin tanımadığı, ilginç yazarlarımızdan Feyyaz Kayacan, bir ara bunun tersini yapmış, ses çağrışımlarından giderek yabancı isimlere Türkçe karşılıklar uydurmayı denemişti: Jean-Paul Sartre, Can Pulsatar...
(Hermann Melville, o eşsiz "Moby Dick" romanına şöyle başlar: Call me Ishmael... Eserin Türkçe tercümesi de elbette şöyle başlamıştır: İsmail deyin bana!
Hadi bunu anladık da, "When You Smile" şarkısının Türkçe'sine de Nilüfer şöyle başlıyordu: "İsmaiiil gelinceee...")
Bendeniz daha çok bunun zıddını, ismini "Türkleştirmeye" çalışanları severim: Gökçek Vederson, Mert Nobre, Mehmet Aurelio gibi...
Bir de "mahalle" baskısıyla değilse bile "memleket" baskısıyla Türk olanlar vardır: İzi olur İzzet, İzak olur İshak, Yasef olur Yusuf, Soula olur Sıla, Maria olur Meryem.
Şimdi biz de Mahmood Cafe'de oturup "tchorba" içiyoruz, oh olsun, bize müstahaktır.
Kültür emperyalizmi yaparsan gün gelir sana da yaparlar.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA