Altmış senedir İstanbul'da yaşarım, bir kere bile Taksim'e kalkıp da sırf, özellikle "gezmeye" gittiğimi hatırlamam.
Taksim, bir yerlere ulaşmak için fazla oyalanmadan "geçilen" bir boşluk, bir "dağılım" merkezidir (adı üstünde), yalnız suların değil insanların da dağılım noktası.
Okula giderken geçerdik, Beyoğlu'na çıkarken geçerdik, sinemaya giderken geçerdik, eve dönerken geçerdik...
Taksim'de önünde durup da uzun uzun bakmaya değer hiçbir şey yoktur. Sular İdaresi'nin duvarını seyredene deli derler.
Atatürk Anıtı da yalnızca orada bulunmasına alışılmış, kimsenin umurunda olmayan bir arka plan unsurudur, kimse kimseyi kandırmasın, kendi kendini hele hiç. (Ankara'da Ulus Meydanı'na sırf anıt seyretmeye giden var mı? Ya Güven Parkı'nın Alman faşizmi kokan anıtının karşısında zevkten eriyen? En azgın Kemalist'in bile umurunda değildir.) Bunun ötesinde, elbette AKM'ye gidilir, The Marmara oteline gidilir, otoparka gidilir ama bu amaçla da Taksim'den ancak "geçilir" işte...
Geziye gelince... Orası daha çok eşcinsellerin ilgi alanındadır, özellikle de geceleri! "Estetiği", güzelliği falan da yoktur bu meydanın, gene kimse kimseyi kandırmasın.
Şimdi kimliği değişiyor, İstanbul Belediyesi Taksim'i "hemen katedilmeyen, bir süre kalınan" bir alana, gerçek bir gezinti alanına dönüştürüyor. İşin ilginç yanı, belediye meclisindeki "CHP muhalefetinin" de buna onay vermiş olması.
Fakat uyuzluk edenler var.
Bunların başında elbette Doğan ve Demirören yayın grupları geliyor. Muhalefete yeni geçen "kıl liberaller" de bu yönde yayın yapmaya başladılar.
Çünkü İstanbul Belediyesi ne yapsa, bu "Tayyip yaptı" şeklinde algılanıyor. (İşte bu nedenle de önümüzdeki yılın yerel seçimlerinde, adayı ister Sarıgül olsun isterse bir başkası, CHP İstanbul Belediyesi'ni gene kazanamayacak.) Yıkılması gereken gecekondu dükkânlardaki esnafın "projeye tepki" gösterdiğini keyifle yazmak da, kolay ve ucuz muhalefetin en kestirme yolu...
Boş konuşuyorlar. Ortada "metazori" bir uygulama yok, karar oy çokluğuyla alındı, her şey kanuna uygun, kazma vuruluyor. "Olmuş işin" davasını güdüyorlar.
Gıcıklık unsurlarından önemli bir tanesi de, belediyenin Topçu Kışlası'nı yeniden yapacak, yani meydana estetik katacak olması.
Evet, belediye, CHP'nin yıktığı bir tarihi eseri yeniden yerine koymak istiyor, bunu inkâr eden yok.
Fakat "fasadı" yeniden yapılacak, içi kışla değil, alışveriş merkezi, mağaza, lokanta, kahvehane... Daha ne?
Hayır efendim, Lütfi Kırdar'ın yıktığı binanın yerine konması onları deli ediyor...
O zamanlar Milli Şef İnönü'nün has adamı olan Kırdar'ın daha sonra DP'ye geçtiğini, bu yüzden Yassıada'da yargılandığını ve orada da kalp krizi geçirip öldüğünü bilmez mi bu şaşkınlar? Çoğu bilmez, bir kısmının da işine gelmez.
Hele şu, "satışımız düşük ama etkimiz çok büyük" diye kendini kandıran şişik egolu, kibirli liberaller...
Kendilerine "haddinden fazla ehemmiyet atfediyorlar" ve sırf hükümete uyuzluk etmek amacıyla "bizim Taksim'imiz" edebiyatına başladılar.
Bu, önüne gelene yumurta atmaktan hoşlanan bir avuç komünist bacaksızın "üniversite bizimdir" diye olay çıkarmasına benziyor. Varsın bir avuç karta kaçmış liberal de "Taksim bizimdir" diye yalan yazsın.
Taksim hiçbir zaman onların olmadı.
İçlerinde parkta "koli kesen" varsa onu bilemem tabii.