İlk bakışta "şehrin yankısı" demek ama "İstanbul'un sesi" diye çevirmek daha doğru olacak galiba.
İho, eko yani... "İho tis Polis" radyosu, İstanbul'un ve de Türkiye'nin ilk ve tek Rumca radyosu. FM bantından ne yazık ki bulamazsınız, bilgisayardan çalacaksınız.
Faşistler çıldırmışlardır, Edip Akbayram onlara "yıkılacak çok tabu var daha, aldırma gönül aldırma" diye şarkı söylesin.
Radyoyu açınca bugünlerde etkileyici bir kadın sesi sizi karşılıyor "radio iho tis polis, Hristos anesti"...
Paskalya ve göğe çıkış yortuları dönemi ya, birbirlerini "İsa dirildi" diye selamlarlar. Herhalde selamünaleyküm diyecek değillerdi.
Türkiye'nin Rum nüfusu birkaç milyondan birkaç bine düştü, buralarda kelaynak kuşu gibi kaldılar, ama hiçbir zaman bir radyoları olmamıştı. (Sanki Türk halkının radyosu olmuş muydu? Bu memlekette bir dönem Türk radyosunda Türk müziği bile yasaktı!)
Gazeteleri vardı, "Apoyevmatini" (ikindi postası diye çevirebiliz), şimdi radyoları da var.
Apoyevmatini beş yüz kadar satıyor, Yahudi cemaatinin Şalom gazetesi iki bin kadar, ama bir radyo çok daha yaygın ve etkindir. Yahudi radyosunu, Ermeni radyosunu, Süryani radyosunu da bekleriz.
Korkmayın, devlet yıkılmaz! Son Avusturya-Macaristan İmparatoriçesi Zita, yıllar sonra iki büklüm bir kadıncağız olarak sürgününden ilk kez Viyana'ya gitmişti de, yükselen tepkilere karşı, devrin başbakanı Bruno Kreisky "korkmayın" demişti, "yaşlı bir kadının üç gün gelip gitmesiyle Avusturya Cumhuriyeti yıkılmaz..."
Üstelik İho tis Polis, Türkiye dışında da dinleniyor. Amerika, Kanada, Avustralya'da bile müşterisi var. Beş bini geçiyormuş.
İsrail'in bile Rumca yayın yapan radyosu vardı yahu, bizim yoktu. Artık var.
Ancak... Türkiye'deki Rum nüfusu genellikle yaşlıdır. İho tis Polis, bu nüfusa cıs bap cıs bap "Rumca rock" ve "rap" çalıyor.
Bu açıdan, daha kaliteli Rum müziği çalma görevini Digitürk'ün 423 numaralı kanalı daha iyi yerine getiriyor denebilir!
Ama desenize, Yunanistan'da bile "rembetiko" dinleyen ve anlayan kaç kişi kaldı ki... Adama Çiçanis diyorsun, mal gibi bakıyor. Sen de şirinlik yapayım derken biçimsiz bir duruma düşüyorsun. Azıcık daha üst düzeylisi bile ancak Terzis ya da Mitropanos falan dinleyebiliyor. Bırakın rembetikoyu, kimin umurunda örneğin bir Danai'nin piyano eşliğinde o tadına doyulmaz şarkıları, bir Kakia Mendri'nin tangoları? (Rum müziğinden anlar ve sever geçinen Türkler de gidip gidip Anna Vissi, Despina Vandi ya da Angela Dimitriou'ya falan takılmazlar mı? Bunlar Hande Yener'in ya da Ebru Gündeş'in Rumca konuşan bacılarıdır.)
Ben, radyonun yöneticisi Andreas Rombopoulos'un yerinde olsaydım, hoşluk olsun diye yayını her gün Spiros Peristeris'in o nefis bestesiyle, şafak türküsüyle açardım: To Minore tis Avghis...
Uyan yavrum ve dinle... Ksipna mikro mou ke akouse...
Ama buzukiyle ille Vamvakaris yol gösterecek, şarkıyı da içkiden ve sigaradan çatlamış kart sevici sesiyle canım ciğerim Sotiria Bellou söyleyecek.
Kocasını bıçaklayıp dostuna kaçmış, müzikten kazandığı milyonlarca drahmiyi de kumarda yemişti, Rembetiko hayattır, sizin o körpe kızları etkilemek için orasını burasını açan Sakis Rouvas'ınıza benzemez. İsterseniz Tarkan diyelim, aynı kapı. Sonuçta bir paranın iki yüzü değil miyiz bunlarla biz?