Mevlüt Tezel yazınca öğrendik:
Metin Kaçan, "Ağır Roman" isimli o müthiş eserinin ikinci cildini sobada yakmış!
Halt etmiş.
Kendini, geçirdiği bir bunalım sonucu "Ölü Canlar" romanını şöminede yakmaya kalkan (ve ne yazık ki son bölümlerini yakmayı da başaran) Nikolay Gogol falan mı sanıyor?
Yoksa arkadaşı Max Brod'a "bütün elyazmalarımı yak" vasiyetinde bulunan Franz Kafka mı? (Brod onun sözünü dinleseydi Kafka diye dev bir yazarın varlığından kimsenin haberi olmayacaktı...)
Metin Kaçan, "toplum o metni okumaya hiçbir zaman hazır olmayacak" demiş.
Olur, olur, günün birinde olur Metin Bey... Biz görmesek de ileride elbette olur.
Şimdi bütün okurların çatlamak üzereler, "acaba Cihangir'de ve daha sonrasında yaşadıklarını yazmıştı da onun için mi çekindi" diye...
Böyle bir lükse sahip değilsin Metin Bey. Türkiye senden yeni romanlar bekliyor.
Çünkü sen Türk romanında bir devrim yaptın. Tıpkı Latife Tekin gibi... İçinden çıktığınız varoş gerçekliğinin romanını "içeriden bakarak" yeniden ürettiniz, büyük bir iş başardınız. Latife daha sonra bir Nathalie Sarraute gibi davranmaya, belki de çoktan modası geçmiş "Fransız yeni roman akımının" ürünlerini örnek alarak, kendi üzerine çöreklenen, kapalı, soyut ve çok zor anlaşılır bir edebiyat yapmaya koyuldu (hani tıpkı Klee'nin tabloları gibi de diyebiliriz) ve bana sorarsan kendine yazık etti. Sen bari yapma!
Susma! Susmaya hakkın yok! Şimdi otur, kolları sıva, küllerini Haliç'e savurduğun o ikinci cildi yeniden yaz. Ne demişti Mario Puzo: "The whole secret of writing is rewriting"...
Yazmanın bütün sırrı, yeniden yazmaktır!
Bekliyoruz, okuyucu hazır, okumazsam namerdim.