Türkiye'nin en iyi haber sitesi
ENGİN ARDIÇ

Cahide balonu

Hülya Avşar, TRT'de Cahide Sonku'yu anlatacakmış. En büyük isteği de onun hayatını sinemaya aktarmakmış.
Hülya'nın "yönetmenlik tarafı" olmadığına göre o filmi nasıl yapar, merak ederim. (Herhalde yalnızca onu "oynamak" istediğini söylemiş de muhabir çocuk yazmayı becerememiş.) Hülya Cahide'nin nesini biliyor da nasıl anlatacak, onu da ayrıca merak ederim.
Cahide Sonku'nun hayatı mükemmel film olur, Federico Fellini'yi mezarından çıkarıp çektirmeniz şartıyla (canlılardan da belki bir Pedro Almodovar)... Bu filmi çekebilecek yerli yönetmen tanımıyorum.
Cahide'yi sahnede seyretmem mümkün olamadı, yaşım tutmuyor. Tek parti diktası bittiğinde onun da işi bitmişti.
Bir başka efsanenin, Muhsin Ertuğrul'un da oyunculuğuna yetişemedim (Türk tiyatrosunun İsmet İnönü'südür!) Ama sahneye koyduğu oyunlardan en az sekizini onunu seyretmişliğim vardır, başta Hamlet olmak üzere. Açık söyleyeyim, kötü bir yönetmendi. "Büyük bir tiyatro adamı, büyük bir hoca" olabilir, o apayrı bir konudur.
Üzerinize afiyet biraz tiyatrodan anlarım da efendim, istediğiniz yaşlı tiyatrocuyu çevirip sorunuz.
Fakat Cahide'yi sinemada elbette seyrettim, başta ünlü "Beklenen Şarkı"...
İlginç bir oyuncuydu. Yeteneksiz olduğu için mi kötü oynuyordu, yoksa hepimizle dalga geçen, "ikinci dereceden" yani "epik" bir tarzı mı vardı, kestiremedim.
Çok tuhaf, bizim konuşma dilimize hiç uymayan, cümle sonlarını havaya kaldıran ve orada tutan garip bir "tonlaması" vardı. (Belki çocukluğunun yabancı bir ülkede, Mısır'da geçmiş olmasının kalıcı etkisidir.) Soğuk, uzak, erişilmez, "mağrur ve mütehakkim" bir de oyun tarzı...
Tanıyanlar, özel hayatında da öyle olduğunu söylerlerdi.
Haklıydılar. Bunu yaşayarak da gördüm, kendisiyle üç dört kere vardır yollarımızın kesişmişliği... Pek de hoş olmayan ortamlarda... Gençlik ve doğal olarak serserilik günlerimde. (Bu noktaya gökten zembille inmedik, bozkırın memur lojmanlarından da çıkmadık, hayatın içinden geçtik de geldik.) Beyoğlu'nda kaldırım diplerinde de çok rastlamışlığım vardır, gözlerime inanamıyor ve üzülüyordum.
En dibe vurduğu, en düşmüş olduğu yıllarda bile biz sıradan insanlara tepelerden bakıyordu.
Seveni yoktu.
"İyi bir insan olduğunu" söyleyen de yoktu.
Aman canım, sanki Joan Crawford ve Bette Davis başta olmak üzere birçok Hollywood yıldızı çok farklıydı da...
Fakat Cahide'de müthiş bir "ölüm dürtüsü" vardı, ısrarla kendi kendini yoketmeye çalışıyor, belki bunu bir çırpıda başaracak gücü olmadığı için yavaş yavaş ve taksit taksit intihar ediyordu. Başkalarına eziyet ederken en başta da kendine yapıyordu bunu ve belki de kendini bu kadar düşürebildiği için aynı şeyi başkalarına yapma hakkını da kendinde buluyordu. Herkes istemeden düşman kazanır, Cahide özellikle düşman kazanmak için kendini paralıyordu.
Biz ne yaptık? Otuzlu ve kırklı yılların "starı" Cahide'yi ölümünden sonra "kuyudan çıkardık", İsmet Paşa'nın Celal Bayar'ı çıkardığı gibi.
Çünkü ne pahasına olursa olsun bizim sinema çevrelerimize ve özellikle de "özenti kumkuması entellerimize" bir star gerekiyordu. Türkan Şoray halkın yıldızıydı, öyleyse aydınlarımıza seslenecek bir "Türk Greta Garbo'su" şarttı. En uygun aday da elbette Cahide Sonku. Bu da, "eski Beyoğlu edebiyatının" doruğa çıktığı yıllara denk geldi. Bilmez miyim, seksenli yıllarda o modayı çıkaranlardan biri de benim.
Aman canım, Hülya'yı da zorlaya zorlaya şarkıcı yapmadık mı?
İsterseniz Ajda'yı hiç karıştırmayalım, yeni adliyenin yolunu henüz öğrenemedim.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA