Neyime güveniyorum da CHP'nin hiçbir serbest seçimi tek başına asla kazanamayacağını bu kadar kesinlikle, döne döne, yıllardır yazıyorum, değil mi efendim?
Öyle ya, bu işin ucunda günün birinde madara olmak da var, CHP amigolarının deyimiyle "mosmor" olmak...
Gerçi Türk basınında yanılmanın "müeyyidesi" yoktur ama insan gene de biraz temkinli davranır yahu... Biraz ortadan gider... Rahmetli Ercan Arıklı sağ olsaydı şimdi bana "bu kadar kesin yazıyürsün, korkmüyür müsün" derdi.
Korkmuyorum, çünkü Türkiye'yi tanıyorum. Türk tarihini biliyorum.
Tanımayanlara ve bilmeyenlere gelelim: CHP amigoları, meclisin de tatilde olmasından sıkılarak, son günlerde o bitmez tükenmez soruyu, "CHP niçin kazanamıyor" sorusunu gene gündeme getirdiler.
Fakat baktılar ki "kötü iletişim" falan gibi açıklamalar da sökmüyor, en iyisi, Kılıçdaroğlu'nun kendisine sordular.
Herhangi bir sosyologa sorsalar anlatırdı ama o zaman da laf bitecek...
"Partinin bir ideolojisi yokmuş", o yüzden kazanamıyormuş.
Bunu da herhangi bir rençbere sorsalar anlatır, partinin bir ideolojisi var, mis gibi.
Halk, CHP'nin bir ideolojisi olup olmadığını CHP yöneticilerinden ve basın amigolarından çok daha iyi biliyor.
Onun için de iktidara getirmiyor zaten.
Amigolar her türlü bahaneyi arayıp buluyorlar ama "halkın bürokrasiye gösterdiği derin ve köklü tepkiyi" bir türlü göremiyorlar, görmek istemiyorlar.
Onlara sorarsanız ya halk cahil ve kandırılmış, ya çıkarcı, ya da düpedüz ayı sürüsü. Bu sürüyü bir türlü "bilinçlendiremeyen", "adam edemeyen" CHP de kaybediyor. Ama iletişim bozukluğu, ama örgüt tembelliği, temel sorun bu.
Hele bir "solcu" olabilse CHP, o ideoloji eksikliği de giderilecek.
Bakınız Deniz Baykal çok daha gerçekçiydi... O, partisinin hiçbir zaman iktidara gelemeyeceğini biliyordu, "ilelebet ana muhalefet liderliğinin" dayanılmaz rahatlığına çoktan tav olmuştu.
Sözcülüğünü yaptığı Ankara bürokrasisinin "kazanılmış mevzilerde tutunmasını" yeterli buluyor, bunu korumak ve kollamak görevini yerine getiriyordu. Nasıl olsa devletin "derini" onların tapulu malıydı.
O mevziler de birer birer ellerinden gitmeye başlayınca paniklediler, alçakça bir numara çevirip adamı yediler, bununla meseleyi hallettiklerini sandılar.
Yerine, çapı ve gradosu çok daha düşük bir siyasi zavallıyı getirdiler, gene hüsrana uğradılar.
2015 genel seçimini de kaybedince bu sefer onu devirip Mustafa Sarıgül'ü denemeyi düşünüyorlar (Sarıgül önümüzdeki yıl belediye seçiminde dişe dokunur bir varlık gösterebilirse... Kazanamayacağı muhakkak da, hani şöyle yüzde 40 falan çekerse... "Yüzde 26'dan yüzde 40'a çıktık, bu iş tamam" diye gene şişinecekler ve gene kendilerini kandıracaklar...)
Canım belki bu arada armut da pişer, ağzımıza düşer... İlhan Selçuk'un son nefesinde umduğu gibi bir ekonomik kriz çıksa... Hele hele şu başbakan yanılıp da bir savaşa falan girse... Belli mi olur, "Hacı Baba Oyunu çarkının" ibresi belki çevrile çevrile partimizin önünde durur...
"Ebedi muhalefette" de aslında çok önemli bir sakınca yok. Bendeniz nasıl Türkiye'yi tanımama güveniyorsam, amigolar da "kendi müşteri kitlelerine" güveniyorlar. O kötü gazete nasıl olsa elli bin ila yüz bin satar, nasıl olsa ay başında maaş da bankaya yatar.
Hayat da böyle böyle geçer...
O arada atı alan burjuvazi ve onun müttefiki olan halk da bürokrasinin Üsküdar'ını geçecektir, ne gam.