Uzun süredir tartışılan bir konudur:
Ankara'nın amblemi ne olmalı?
Bürokrasi bunun "Hitit güneşi" olmasına karar vermişti, halkın temsilcileri olan belediyeciler de ille "camili mamili" bir şey istiyorlar. Kavga çıktı.
Oysa Ankara'nın, benzetmek gibi olmasın, oranlamak için söylüyorum, "katedral" düzeyinde bir tek camii var, hem çok parlak bir mimari ürünü değil, hem de yeni, 1940 tarihli (türbeyi falan saymıyorum.) Bürokrat cenazeleri oradan kaldırılır, hani İstanbul'da burjuva cenazelerinin Şişli'den, entellektüel cenazelerinin de Teşvikiye'den kaldırılmaları gibi!...
Ankara deyince akla cami gelmiyor.
Çünkü Ankara "çakma" bir başkenttir.
Doksan yıl öncesine kadar sıradan bir bozkır kasabasıydı. Görkemli bir geçmişi yoktur.
Ankara deyince akla "kalesi" malesi de gelmiyor. Turistik olmasına turistik ama "yeni Ankara'yı" simgeler yanı yok.
Ankara deyince, "semiyoloji" bilimi açısından konuşuyorum, akla, daha doğrusu gözönüne Anıtkabir gelir. Başka da bir şey gelmez.
İsterseniz şehir amblemi olarak seçiniz...
Ama "bir bakışta kavranacak, kısa, öz ve görüntü açısından karmaşık olmayan" bir niteliği yok. Hitit güneşi bu açıdan çok daha uygundur amblem olmaya...
Fakat o da, herşeyden önce bir "putperest putu", öyle değil mi?
İkincisi de, cumhuriyetin başkentinin ne ilgisi var yahu Hititler'le, Asurlular'la?
O bölgede üç bin yıl önce bir Hitit uygarlığı varolmuş. Osmanlı da varolmuştu, o zaman camiye niçin karşı çıkıyorsunuz?
Ankara'ya amblem olarak Hitit putunu seçmek, otuzlu yılların "bilim dışı sapıklıklarını" özlemekten başka bir şey değildir. Bürokrasi bu rezaleti çok sever.
Hititler'e otuzlu yıllarda "Eti Türkleri" denirdi!... Türkçe'yle uzaktan yakından ilgisi olmayan bir Hint-Avrupa dili konuşan bu halkın Türk olduğu varsayılıyor, daha doğrusu öyle kabul ettirilmek isteniyordu, ve de dünya bilim çevrelerinde alay konusu olunuyordu. (İstanbul'un barlar ve yumuşaklar semti olduğu söylenen "Etiler'i" de oradan gelir... Bir de "Akatlar" vardır tabii onun yanında... Levent'i de niçin "Sümerler" yapmamışlar acaba, şaşarım.) Sümerbank, Etibank falan da, hep bu "bilim dışı safsatalar" döneminin özenti ürünleri olmuşlardır.
Hitit uygarlığının Türk olduğunu söyleyen öğrenci, üniversitenin birinci sınıfında çakar. Ne tarih diploması alabilir, ne arkeoloji diploması. Fakat otuzlu yıllarda bakan yapıyorlardı.
Türkiye, cumhuriyetin ilk yıllarında "halka moral vermek" amacıyla yapılan bu tür saçmalıkları çok gerilerde bırakmıştır, artık ekonomik başarılarımızla ve dış politikamızın ağırlığıyla övünüyoruz.
Peki, cami olmaz, put olmaz, ne olur Ankara'nın amblemi? "Seymenler" değil herhalde, "tava" da değil...
Keçi ya da kedi... Ama bunlar da ciddiyetten uzak kalıyorlar. Hele o "karanlıkta göz kırpan kedi" falan, iyice gülünç çözümler.
Başka da bir simge yok.
Çünkü Ankara'nın bir "kimliği" yok.
Şehircilik açısından kayda değer bir özelliği, bir güzelliği de yok. Emirle başkent edilmekten öte bir marifeti yok.
Bürokrasinin değirmeni de taşıma suyla bu kadar döner işte.
Melih Gökçek, Danıştay'la kavga etmeyi bıraksın.
Ankara'ya ne amblem uyduracaklarını da, onun başkent niteliğini "değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez" kılanlar düşünsünler. Bürokrasinin derdi halkı mı gerdi?