Hükümeti hiç eleştirmiyorsun, diye saldırıyorlar. Aha da eleştiriyorum: "Yaz saati" meselesinde hükümet yanlış yapmıştır.
Bu yaz saatinin hikmetini bir türlü anlayabilmiş değilim. Bu "ileri alma" operasyonunun asıl kış günleri yapılması gerekmez mi? Kışın elektrik ampulleri saat beşte yanıyor, altıda yansa, "mesainin" bitiminde, daha çok tasarruf sağlanmaz mı? (Cahilim, aklım ermiyor işte.)
Vazgeçmeyi düşündüler, çünkü insanın dengesini bozuyor, yeni saate alışmak için en az bir hafta, hatta iki hafta geçmesi gerekiyor... Hatta bu amaçla geçen yılın şubat ayında uluslararası bir komisyon da toplandı, bilgisayar sistemlerinde dünya çapında yeni bir ayarlamaya gitmenin "astarı yüzünden pahalı geleceği" için vazgeçtiler.
Şimdi gene, 26 Mart Cumartesi'yi 27 Mart Pazar'a bağlayan gecede, saatler bir saat ileri alınacak. Eskiden bunu tam geceyarısı yaparlardı, artık saat iki gibi, üç gibi yapıyorlar.
Tövbe, bütün dünyada böyle olacak, bizde bir gün sonra, 27 Pazar'dan 28 Pazartesi'ye geçerken... Bakanlar Kurulu kararıyla! (Ne güzel yahu, "öğretmenler kurulu kararıyla sınıf geçmek" gibi bir şey.
Yani istese Bakanlar Kurulu yılı da 2011 yerine 1427 yapar mı?)
Bir günlüğüne, Orta Avrupa'yla aramız kapanacak, İngiltere'yle fark iki saatten bir saate inecek.
Niçin? Pazar sabahı sınav varmış, ÖSYS'nin YGS ayağı mıdır nedir, çocukların "kafaları karışmasın" diye...
Üniversite sınavına katılacak yaşa ve düzeye gelmiş genç vatandaş, gazete okumuyor, televizyon seyretmiyor herhalde, o kadar "gabi" ki, o gece saatlerin ileri alınacağından haberi bile olmayacak!
Ya da çok kafasız, bildiği halde saatini ileri almayı ihmal edecek, unutacak, akıl edemeyecek... Üniversite sınavına giren genç bu...
Buncağızı beceremeyen, hiç girmesin o sınava, ne kendisine hayır gelir o sınavdan, ne memlekete.
Gerekçe bu. Ve de gülünç. İleri saat uygulamasının bir gün ertelenmesi, işgüzarlıktan başka bir şey değil. "Şabalakları koruyalım" derken, şabalakların kafaları büsbütün karıştırılıyor.
Fakat tabii bir de "dijital kaostan" korkuluyor şimdi... O pazar günü saatler karışacakmış, uçaklar kaçacakmış, bilgisayarlar sapıtacakmış...
"Bireysel düzeyde" çözümü kolay, bilgisayarının (ya da cep telefonunun) gösterdiği saatten "kendi kafandan" bir saat çıkaracaksın. Sekiz gösteriyorsa, Türkiye'de hâlâ yedi demektir.
Cebin sekizi gösteriyor, kol saatin yediyi. Kol saatin geçerlidir. Şaşırmayacaksın. Sıkıntısı da bir tek gün, ertesi geceye kadar.
Yurt dışına pazar günü gidecekler de "kafalarını" ona göre kuracaklar, o kadar. (Yetmiş iki milyonda kaç kişiyse bunlar.)
Hiç öyle "manüel" ayar yapmaya, bilgisayarının saatiyle oynamaya falan gerek yok. Büsbütün aklın karışır. Hiç dokunma, hiçbirşeyle oynama, ayarları "kafandan" yap.
Pazar günü tatil, korkma, işlerin aksamaz. Zaten sıkıntısı o gece bitecek.
"Münferit" olaylar olabilir tabii, birkaç kişi uçak kaçırır, birkaç zampara eve geç döner. O da kendi sorunlarıdır.
"Katastrof" falan olmaz, korkmayın. İstanbul telefonları değiştirildiği zaman (212 ve 216 uygulaması) sistemin kilitlenmesinden korkulmuştu, bir tek kişi bile şaşırmadı.
Fakat şu YGS sınavını bir hafta önceye, bu pazara çekmek ya da daha iyisi bir hafta sonraya, 3 Nisan'a ertelemek kimsenin de aklına gelemez ne hikmetse!
Bu gereksiz uygulamayla "medyanın ağzına sakız vermemek" gerektiğinin de kimsenin aklına gelmediği gibi.
"Hükümetin akıl hocasıymışım" ya, keşke öyle olsaydı, sağduyu yönünde yönlendirirdik!