Solcu geçinen birtakım budalaların tescilli faşistlere sahip çıkmaları öteden beri midemi bulandırıyor. Dolayısıyla, cılkı çıkmış tartışmalara girecek değilim.
Herhalde "zamansız" bulacağınız bir yazı yazacağım, gürültü koparmaz, Internet sitelerinde öyle çok fazla "tık" da almaz, canınız sağolsun. Kaynayıp gidecek ama ben söyleyeyim de söyleyeceğimi, siz de altı ay sonra tartışırsınız.
Konumuz yeni anayasamız.
Sanırım seçimi kimin kazanacağını ve yeni bir anayasanın yapılıp yapılmayacağını merak etmeyeceksiniz! "Yüzde elliyle mi yoksa yüzde altmışla mı gelirler?" sorusu çok daha gerçekçi olurdu...
Yeni anayasa hazırlığında en fazla gürültü koparan, en çok ilgi çeken konu "başkanlık sistemi" gibi görülüyor.
Oysa yürütme önemli ama yasama da önemli. Başbakana saldırmaktan, işin bu yanına dönüp bakamıyorlar.
Bizi nasıl bir meclis bekliyor?
Galiba iki meclisli bir parlamento...
Yok, "Atatürk niçin gerek görüp bir de senato kurmamıştı?" sorusunu yeniden ortaya atmayacağım, çünkü bize küfür etmekten durup da düşünecek ve cevap verecek halleri yok basının cici çocuklarının. (Bunun, amigoluğunu yaptıkları partiye oy getireceğini sanıyorlar.)
"Aldığımız duyumlara göre" yeni anayasada bir de senato sözkonusu olabilirmiş...
Niçin? Buna ne gerek var?
"Yasamayı sıkılamak için" herhalde...
Güçlü yürütmeyi dengeleyecek güçlü yasama... Anayasaya karşı çıkacak çatlak sesleri de kısmak için belki...
Ya da düpedüz Amerikan özentisi alt tarafı.
1961 yılında senato kurumu, "cahil halkın seçeceği sorumsuz politikacılara karşı bürokrasinin denetim mekanizması" olarak düşünülmüştü. Seçkinler beğenmedikleri kanunları bu aşamada engelleyeceklerdi, onların elinden kaçarsa da daha yukarıda nasılsa cumhurbaşkanı vardı, elbette "asker emeklisi" bir cumhurbaşkanı... (Bu özellikten günün birinde "sivil bürokrat emeklisi bir cumhurbaşkanına" evrilmiş olabilmesi bile kurulu sistem için önemli bir gelişmeydi! Oligarşi yumuşuyordu ama ömrü vefa etmedi.)
Senatonun üç özelliği vardı. Bir: Darbecilerin "tabii senatör" sıfatıyla kendilerine ömür boyu ek gelir kapısı ve daha da önemlisi politikacılar üzerinde sürekli denetim gücü sağlamış olmaları...
İki: Cumhurbaşkanının bazı senatörleri "atama yöntemiyle" seçmesi, yani demokrasinin ruhuna da şekline de aykırılık...
Üç: En önemlisi de, senatör olabilmek için "yüksek eğitim" koşulu, yani eşitsizlik...
Eğer 2012 Anayasası'nda senato olacaksa, hiçbir üye atama yoluyla gelmemeli ve üyelerde hiçbir şekilde seçkinlik göstergesi aranmamalıdır!
Öte yandan, bir sandık cilvesi olarak, milletvekilleri meclisinde bir çoğunluk, senatoda ise başka bir çoğunluk oluşabileceğini hiç unutmayalım.
Bürokrat partileri, gizli faşistler ve düz faşistler mevcut iktidara düpedüz düşmanlık güttüklerine göre, bu şekilde atılan her adımı sabote edebilirler, her reformu yokuşa sürebilirler, her yasayı engelleyebilirler. (Hani bugün de Anayasa Mahkemesi'ni böyle "kullanmak" istedikleri gibi...)
Yani yeni sistem de kilitlenebilir. Zayıf ihtimal ama gene de bir ihtimal.
Yok, artık kimsenin "düdük çalıp sahaya inecek" hali yok ama memleket duraklar...
En iyisi, hiç karıştırmasınlar senatoyu menatoyu yeni yapıya.
Aklınızın bir köşesinde bulunsun, buyurun şimdi Beşiktaş maçına dönebilirsiniz.