İttihatçılar boş zamanlarında adam vurmayı ve darbe yapmayı severler, hani kitap okumak ve müzik dinlemek gibi...
1913 yılında iktidara darbeyle gelmişler, dünya savaşında yenilip 1918 yılında gitmişlerdi. Kurtuluş savaşımızı kazanan kadronun yani kendi "B kadrolarının" cumhuriyette ipleri gene onların eline vermediğini görünce huysuzlandılar. Bunu "nankörlük" olarak algıladılar.
Hani, 1965 yılında iktidara gelen "DP'nin B kadrosu" da ipleri yeniden onların eline vermeyince, eski yöneticilerin huysuzlanmaları ve 1969 yılında Demirel'e kazan kaldırmaları gibi... Bayar da Demirel'i nankörlükle suçlamıştı.
Eski İttihatçılar (A kadrosu) cumhuriyetin hemen üçüncü yılında, 1926'da direnişe geçtiler. (Liderleri, yani Enver, Talat ve Cemal öldürülmüşlerdi ama geri kalanlar dipdiriydi.)
Fakat Atatürk'ün ekibine, yani kendi B kadrolarına karşı bir parti kurup mücadele edemezlerdi yeni dönemde...
Çünkü Başvekil İsmet Paşa bir yıl önce demokrasiyi rafa kaldırmış, her türlü muhalefetin çanına ot tıkamıştı. Parti kurmak falan yasaktı. Ağzını açmak da yasaktı. (İnönü'nün 1945 yılında çok partili sistemi ülkemize "ilk kez bahşettiğini" söyleyenler bu cümleyi bir daha okusunlar.)
1924 yılında muhalefet etmeye kalkanlar, üstelik tamamen demokratik bir muhalefete yeltenenler bile 1925'te tasfiye edilmişlerdi.
O zaman eski İttihatçılar da 1926'da en kestirme yolu seçtiler: Darbe yapıp Atatürk'ü öldürmeyi ve iktidara el koymayı!
Eski alışkanlıklarıydı bu. Beğenmediklerini vururlardı. Mustafa Kemal'i öldürmeyi daha önce de düşünmüşlerdi, İstanbul'da falan da değil, taa Selanik'te, daha işin başında. (Çünkü Mustafa Kemal onların ölçülerine göre "çıkıntılık" eden bir kişiydi.)
Fakat Ankara yönetimi uyumuyordu...
Gizli servis herşeyin farkındaydı ve onları adım adım izliyordu.
Çünkü Atatürk bunları tanıyor ve "bir halt edeceklerini" tahmin ediyordu.
Atatürk'ü bir İzmir gezisinde vurdurmayı planladılar, hazırlık aşamasında enselendiler. (Yıl daha 1926, soyadı kanununa daha sekiz yıl var ama şimdi tutup da Gazi Mustafa Kemal Paşa desem bazı çemişler gene kızacaklar.)
İstiklal Mahkemesi'ne çıkarıldılar...
Hepsi asıldı!
Ne yazık ki kurunun yanında yaş da yandı, darbeyle doğrudan ilgisi olmayan ama "istemem yan cebime koy" beklentisine girenlerin de kimisi asıldı (Cavit Bey), kimisi intihar etti (Kara Kemal.)
Atatürk, darbecilikten yargılananları milletvekili adayı yapıp kurtarmayı düşünecek bir CHP Genel Başkanı değildi.
O, devrimci bir CHP'nin genel başkanıydı. Ekibini Zafer Mutlu'nun uygun gördüğü adaylar arasından seçmiyor, yürüyen merdivenlerden de düşmüyordu. Bir planı ve programı da vardı.
Asılan darbeci kadronun siyasi programı da yok değildi tabii: İstanbul'u yeniden başkent yapmak, hilafeti geri getirmek falan.
Yani, Türkiye'yi eski durumuna döndürmek...
Darbeciler, değişen yurt ve dünya şartlarının, ülkenin nereden gelip nereye gittiğinin farkında değillerdi.
İçine düştükleri hazin ve sefil duruma "anakronizm" denir ki bugünün darbecileri de aynı durumdadırlar.
Tantanayı bıraksınlar ve yatıp kalkıp asılmadıklarına dua etsinler.
Her türlü rezilliği "Atatürkçülük" adına pazarlamaktan utanmayanlar da dönsünler bu yazıyı bir daha okusunlar: Atatürk darbecileri ne yaparmış?