Bugün yazımızı, bir düşmanımızın deyimiyle "bedavaya getireceğiz"...
Yani, alıntı yapacağız.
Fakat yazısından bazı bölümler iktibas edeceğimiz kişi o düşmanımızın dostu olduğundan, bu sefer bize pislik yapamayacak. (Yapar, yapar, katı kafalıdır.)
Konuk edeceğimiz kişi, Zülfü Livaneli.
Şimdi buna iki yorum getirilebilir. Bir, kötü niyetli yorum: Herifin aklı başına geldi, Livaneli'nin büyüklüğünü kabul ediyor! İki, iyi niyetli yorum: Altına imzanızı rahatlıkla atabileceğiniz fikirler, bir başkası serdetmiş olsa bile, sizin de fikirleriniz sayılır. (Üçüncü bir yorum: Adamın kompleksi ve art niyeti yok, eğriye eğri diyor, doğruya doğru. Teveccühünüz...)
Şimdi bakalım Livaneli ne demiş?
"Mustafa Kemal Atatürk ile Kemalizm'i birbirinden ayırmak gerekir. Yetmiş iki milyon insanın kendine göre bir Atatürk tarifi vardır ama onun ölmeden önce 'ben size hiçbir dogma, hiçbir değişmez kural bırakmıyorum' diyerek çağın gelişen bilimine ve koşullarına göre davranılması gerektiğini öğütlemiş olduğunun altını çiziyorum.
'Benim manevi mirasım akıl ve bilimdir' demiş olmasına rağmen bazı çevreler onu donmuş bir heykele dönüştürmek istiyorlar.
Türkiye'de Kemalizm değil, hatta 'Kemalizmler' vardır.
Çünkü Atatürk, 1933-34'ten sonra siyasette eski konumuna sahip değildi! Yine çok etkili bir karizmatik liderdi ama gerek sağlık nedenleri, gerekse özel koşulları nedeniyle daha çok köşke kapanmıştı. Bu konuda Çankaya kayıtlarına bakanlar, onun en erken öğleden sonra 15.30'da kalkmış olduğunu görürler.
O yıllardan sonra CHP hükümetleri ve Türk basını, yükselmekte olan Alman Nazizmi'nin etkileri altına girmişti.
O tarihlerden bugüne kadar birçok kişi, grup, parti ve özellikle darbeler döneminde ordu, kendine özgü bir Kemalizm anlayışıyla ortaya çıktı.
1960, 71, 80 ve 28 Şubat'ın maskesi Kemalizm'di. Bunun her zaman bir kişiye karşı yapılacak büyük bir haksızlık olduğunu düşündüm.
Teğmenliğinden itibaren askerin siyasete karışmasının hem siyasete hem de orduya zarar vereceğini iddia etmiş, bu yüzden İttihat ve Terakki'den dışlanmış, üzerine tetikçiler gönderilmiş ve ömrü boyunca bu görüşü muhafaza etmiş olan Mustafa Kemal'i ölümünden yıllarca sonra darbelere, işkencelere, faili meçhul cinayetlere maske yapmak kabul edilemez."