Körükörüne "muhalefet amigoluğu" yapanlar, bir yandan bir avuç öğrencinin saçmasapan yumurta atma eylemini büyütmeye, abartmaya ve bunu hükümete karşı kullanmaya çalışıyorlar...
(Çünkü Kılıçdaroğlu'nun "yetim hakkı" edebiyatına ya da "halkımız aç sefil" zırvasına kargaların bile gülmeyeceğini biliyorlar. Oradan giderek bir yere varamazlar.)
Bir yandan da hükümeti vaat etmediği ve dolayısıyla yapmamakla suçlanamayacağı şeyleri yapmamış olmakla suçluyorlar. (Çünkü "şeriat geliyor" abartısını da birkaç bunalımlı ve yaşlı Kemalist hanımdan başka kimse yutmuyor artık.)
Bu tür "haksızlık satırbaşlarından" biri de 12 Eylül'den hesap sorma konusu...
Referandumun üzerinden hepi topu üç ay geçti. (Zaman ne çabuk geçiyor, değil mi Abidin?)
Hani niçin Kenan Evren henüz içeri tıkılmamış? Demek ki bütün bunlar yalanmış. (Yoksa aşk da bir yalan mıymış kız?)
Seks videosu çektiren bazı paşalardan, eroin zulası yakalanan bazı uzman başçavuşlardan, sahte para basıp yayan bazı emekli albaylardan Evren'e sıra gelmemiştir belki de!
Üç ayda bütün bir yakın tarihin hesabı nasıl sorulabilir, Türkiye'ye yıllarca yudum yudum içirilmiş olan zehirler bünyeden çabucak nasıl temizlenebilir?
Darbeciler hakkında yapılmış suç duyuruları var, yok değil.
Savcı inceler, gereğini düşünür. Dava açarsa açar.
Kaldı ki "zaman aşımını" öne sürecek birçok çakal postalcı da hazırda beklemektedir bu hesap sorma sürecine taş koymak için... Bazı çevreler de Evren'i "normal" mahkemelerin elinden kurtarıp hiç olmazsa Yüce Divan'da (yani sonuçta Anayasa Mahkemesi'nde) yargılatma gayretine girdiler... Ne de olsa "orası" daha bir Kemalist gibi görünüyor ya, belki bunu da beraat ettirirler! Hesap budur.
Başka da yapacak bir şey yoktur.
Kimsenin kendi kafasına göre Evren'i kulağından tutup içeri tıkacak hali yok... Bu işin yolu yordamı bellidir.
Darbecilikten tutuklanmış birtakım karanlık adamları sanki "gazetecilik yaptığı için tutuklanmış" gibi gösterip kurtarmaya çalışan, bu yönde hiç olmazsa kendi okunmayan yayın organlarında cirimleri kadar kamuoyu yakmaya çalışanlar, niçin daha başka darbecilerin içeri tıkılmaları konusunda bu kadar istekliler acaba? Bu bir çelişki değil midir?
Eski darbeci tu kaka, ama "bizim darbeci çocukları" kurtaralım... Öyle mi?
Evren solu ezdiği için kötü, yarın "bizimkiler" gelip dincileri ezerlerse sakınca yok... Bu mudur yani?
Size bir şey hatırlatayım yavrular...
Hükümet "Evren'den hesap soracağım" demedi. "Sorulmasının yolunu açacağım, isteyen buyursun sorsun" dedi.
Döndü, halka bunu onaylayıp onaylamadığını sordu. Halk da kabul etti.
Hükümetin işi orada biter. Yürütme, yargı değildir. (Hani ayrılmasını istiyordunuz ya...)
Referandumda "hayır" kampanyası yapmak da aynı zamanda "Evren'den hesap sorulmasını istemiyorum, Evren'e dokunmayın" anlamına geliyordu. Öyle mi değil mi?
Bugün demokratlık taslayanlar üç ay öncesine kadar işin bu yanını hiç düşünmüşler miydi?
Bundan üç ay öncesine kadar hükümetin referandumu kaybetmesi için her türlü hokkabazlığı yapmış utanmazların, şimdi işi pişkinliğe vurup Evren niçin yargılanmıyor diye üste çıkmaya çalışmaya hakları yoktur. Amiyane tabiriyle "kokuyor bu ayaklar"...
Bunu bıraksınlar, bakalım önümüzdeki CHP kurultayında hangi şişman basın soytarısı hangi iskemlenin üstüne çıkıp göbek atacak, ayakkabılarını çıkarıyor mu çıkarmıyor mu, ayakları kokuyor mu kokmuyor mu gibi konulara eğilsinler. Müşterileri açısından bu daha ilginçtir.