Atatürk'ün sesinin "ince" olduğu genellikle kabul görmüş bir kanıdır.
Bunun "otuzlu yılların ses kayıt teknolojisinden" kaynaklandığı da genellikle bilinir.
Doğaldır. Herhalde saniyede "on altı kare" geçen sessiz film döneminde de insanlar sarsak sarsak yürümüyorlardı...
Atatürk'ün sesinin inceliğiyle alay etmeye kalkan densizler görülmüştür.
Şimdi de "oh çok şükür kalın çıktı" diyen işgüzarlarla karşı karşıyayız.
Al birini, vur birine.
Sami Şekeroğlu'nun yıllardır gözü gibi sakladığı ve hiçkimseye el sürdürmediği, şimdi ortaya çıkan birtakım belgesellerde, Atatürk'ün sesi kalınmış. (Oturdum seyrettim ve dinledim, kalın değil, "makul" kalınlıkta. Baritona kaçan bir tenor sesi.)
Fakat bunun Atatürk'ün gerçek sesi mi olduğu, yoksa "remasterize" edilmiş, yani dijital yöntemlerle parazitlerden arındırılmış ve bu süreçte kaçınılmaz bir şekilde kalınlaşmış bir ses mi olduğu da pek anlaşılamadı, laf aramızda.
Zarar yok, bunu görünce sevindirik oldular...
Sanki kötü canlandırmalarda rahmetli Agah Hün'e okutulan metinlerin "bas sesi" böylece doğrulanmış oluyordu!... (Kemalistler yapar da "ötekiler" geri kalırlar mı, onlar da "din ağırlıklı" berbat Yeşilçam yapımlarında Agah Hün sesi kullandılar.)
Hani günün birinde Atatürk'ün esmer ve uzun boylu olduğu "ortaya çıksa" çok daha bir sevinecekler, onu Rutkay Aziz'e oynatmanın gülünç saçmalığı ortadan kalkacak!
Bu kutlu sevinç ve asil heyecanla, bir de "Atatürk'ün kendi sesinden türkü" attılar ortaya.
Kendini sosyalist sanan hızlı Kemalist Tarık Akan, televizyona çıktı, "Çalın Davulları" adında bir Selanik türküsünü Atatürk'ün sesinden dinletti.
Türkü güzel, ses, eh, fena değildi.
So what?
Ne vardı bunda?
Atatürk'ün keyifli akşamlarında türkü söylediği bilinmeyen bir gerçek değildi. Hem dinler, hem eşlik eder, hem de kalkar zeybek oynardı. "Atatürk'ün sevdiği şarkılar", her Türk vatandaşının zihnine çivi gibi çakılmış (ve kabak tadı vermiş) bir konudur.
(Radyoda Osmanlı müziğini yasaklatacak kadar radikal bir Batılılaşmacı olan büyük önderin sevdiği şarkılar arasında "niçin ilaç için bir tek de yabancı şarkı olmadığı" şeklindeki soruma, en azgın Kemalist bile cevap veremiyor.)
Bir daha sevindirik oldular. Aman aman, bu ne müthiş bir şeydi, inanılır gibi değildi canım, Atatürk türkü söylüyordu... Sanki "Kelam" ete kemiğe bürünmüş, yeryüzüne inmiş, biz naçiz fanilere seslenmişti...
Hemen ardından Can Dündar çıktı, bu türküyü Atatürk'ün değil, kameraman Murat'ın söylediğini açıklayıverdi! "Mustafa" filminde kullanmış.
Daha sonra Murat Bardakçı bu kayıdın kendisinde de olduğunu, birçok belgeselde defalarca kullanıldığını, Reha Muhtar'ın da bir programında yayınladığını hatırlattı.
Bu saçmalıklara Internet sitelerinde tıklamalar boyu, bir gazetede de yarım sayfa yer verildi.
Bu tür zırvalarla niçin vakit öldürülüyor? "Siteciler" video yayınlayıp tıklama alıyorlar, buna dayanarak reklam topluyorlar, ekmek paraları, onları anladık da...
Kemalistler "tapınma" sürecinde yeni bir avadanlık bulduklarına seviniyorlar galiba. Ya da bir "relik", ermişlerin kemikleri, çarmıhın çivisi falan gibi.
Sözüm söz: Opera aryası falan demiyorum, bana Atatürk'ün kendi sesinden bir tek Carlos Gardel tangosu ya da Maurice Chevalier şarkısı getirin, ya da "şu Martha Eggert de pek güzel söylüyor canım" dediğine bir tek kanıt, düşüncelerimi gözden geçireceğim.