Anamla tanışmadan önce babamın bir Rum sevgilisi varmış, savaş yılları, ya da hemen savaş sonrası... Adını verecek değilim, yaşadığını sanmıyorum ama çocukları, torunları hayatta olsalar gerektir.
Ara sıra anam dalgasını geçerdi, babam da bu konunun açılmasından hiç hoşlanmazdı, gençliğinin bu dönemini hatırlamak istemiyordu. Evleneceklermiş, aile büyükleri (acuze halaları) araya girip engellemişler, bir süre hayata küsen babamın karşısına da sonunda anam çıkmış. Eh, biz de böyle çıkmışız piyasaya!
Sonra, ilk eşimden ayrıldıktan sonra benim de bir Yunanlı sevgilim oldu, bu olay babamın pek hoşuna gitti. Nedenini herhalde sormayacaksınız. Sonra, ikinci eşimi daha da çok sevdi ama.
Anam şimdi bile ikimizle de dalgasını geçiyor, eşime "bunun babası da böyleydi kızım, armut dibine düşer" diyor, gülüşüyorlar...
Bir gün, kendisini çok sıkıştırdığım bir gün (anlatsana baba yaa, hadi baba yaa, hadi ama yaa) kadın kız konusuna girmedi rahmetli ama bana şunları söyledi:
"Onlarda olmayan bazı hasletler bizde, bizde olmayan bazı hasletler onlarda vardır... Türk ve Rum birbirine zıt değildir, tam tersine, birbirini tamamlar, bütünler. Günün birinde el ele verebilirlerse de dünyayı yerinden oynatırlar!"
Kulağıma küpe ettim, o günden yirmi yıl kadar sonra da Atina'da, toprağı bol olsun Andreas Politakis'le tanıştım (barış ve dostluk ödülünün kurucusu)...
Seksenli yıllar... Plaka'da, buram buram kırklı yıllar kokan bir kahvehanede laflıyoruz, radyoda Çiçanis çalıyor, bana kendi babasını anlattı. Sakarya'da ve Afyon cephesinde bize karşı savaşmış! Hani şu denize döktüklerimizden...
"Babam derdi ki," dedi, "hiçbir millet iyi ya da kötü değildir, her milletin içinde iyi ve kötü bireyler vardır... Türk ve Yunanlı günün birinde düşmanlığı bırakacaklar, barışacaklar ve el ele vereceklerdir, o zaman onları hiçbir kuvvet tutamayacaktır..."
Politakis şaşılacak derecede de babama benziyordu, "tip olarak"... Onun babası da dedeme benzer miydi acaba? Hiç şüphem yok.
Türkiye ve Yunanistan, son yıllarda müthiş bir "mesafe" katettiler. Artık düşman değiliz.
Bunda, "komşularla sıfır sorun" politikasının mimarlarının hizmeti büyüktür, isterseniz bana hükümet yandaşı deyiniz, yukarıda da Allah vardır.
Erdoğan ve Davutoğlu, Türk-Yunan "meselesini" çözecekler.
Türk bürokrasisi izin verirse, Kıbrıs meselesini de çözecekler! Vermezse, bürokrasiyi bağlayıp öyle çözecekler.
Baksanıza, "karşılıklı silahsızlanma" gündeme geldi... Ortak yatırımlar gündemde...
Silah tacirleri ve Yunan faşistleri bırakırlarsa, onlar da çözecekler. Her iki ülke de "yakın tarihinin hegemonyasından" kurtulacak.
Bir barış ve saldırmazlık paktı imzalanır, bu ileride, bizim hayatta olmayacağımız bir gün de bir "Türk-Yunan Konfederasyonu'na" dönüşür mü acaba?
Profesör Süleyman Yaşar, Profesör Dimitris Kitsikis'in görüşleri doğrultusunda bir "Osmanlı Konfederasyonu'ndan" söz ediyor. (Aman hocam, şimdi gene küfür edecekler, yazdıklarımızı "arkalarından" anlamakta direnenler.)
İttihatçılar adam olsalardı onu yüz yıl önce kurarlardı hocam. Bütün o acılar da çekilmezdi.
1908 yılında ellerine büyük bir fırsat geçmişti, kullanamadılar çünkü o çapta "adam" yoktu aralarında.
Tam tersine, "ırkçılığa" sapıp imparatorluğu kısa ve kestirme yoldan batırdılar.
Bir asırdan fazla geç olsun, güç de olsun ama yeter ki olsun hocam...
Biz de öbür dünyada rahat bir nefes alırız, bu topraklar için toprağa düşürülmüş, birbirinin gırtlağını sıkmış Türk ya da Rum herkes, bu arada bendeniz, babam, mühendis Andreas, onun babası ve de yüzünü hiç görmediğim "ciciannem"...