Tuğçe içkili araba kullanıyormuş, ehliyetine el koymuşlar. "Nasıl olsa bir şey olmaz" demiş, kullanmayı sürdürmüş.
İçki içmeyi de sürdürmüş. Hem içmiş, hem kullanmış.
Önceki gece bir ağaca çarpmış. Yanında arkadaşı Pınar da varmış.
İkisi de üniversite öğrencisi, dişiliğin doruğunda, biri sarışın, biri esmer, bakımlı, güzel, belli ki babaları paralı pullu, bomba gibi kızlar.
İkisi de artık aramızda yoklar.
İki hayat daha söndü, "gelinlik giyemeden"...
Böyle durumlarda gelenektir, duvaklarını tabutun başına takarlar. (Militarist gazetelerin "apoletsiz generallerini" de bayrağa sarıyorlar, bilirsiniz.)
Bu kızlar niçin öldüler?
Yaptıkları saçmalığı "birey olmak" sandıkları için.
Tuğçe bir palmiyeye çarpmış, olay İzmir'de geçiyor.
İstanbul'da da çarpabilirdi, çünkü Bağdat Caddesi'nde de palmiye var.
Ama bizim burada araba yarışı yapan genç sarhoşlar, daha çok sabahın beşinde kaldırımda yürüyen "yayalara çarpmayı" tercih ederler.
Hız yapamadığı zaman "burnu sızlayan" bir çocuk vardı hani... Anası açıklamıştı...
Nedir bunlar? "Pis burjuvalar" falan mı?
Hayır, kural çiğnemeyi özgürce davranmak sanan zavallılar.
Böyle pisi pisine giden köylü de çoktur ama onlar özellikle bayram günleri "istatistik" olmakla yetiniyorlar. Ülkemizde "köylü fazlası" olduğu için de basın arkalarından ağlamıyor, hiç mi hiç umurunda değil, yalnızca "yüreğimiz yandı" falan gibilerden ikiyüzlülük ediyor, kendini etmek zorunda hissettiği için...
Tuğçe ve Pınar da "güzel kız oldukları" için birinci sayfalarda yer buluyorlar kendilerine. Bakın onlara basın yanıyor işte, çünkü "dağdaki çobanla" eşit değiller.
Türk insanı daha yeni yeni "birey" olmaya başlıyor.
Kapitalizm geliştikçe, ülke kalkındıkça, ekonomi büyüdükçe, demokrasi kör topal yerleştikçe...
Fakat "kök" yok.
Daha yeni yeni para kazanıyorlar, zevklerin incelmesi, eğitimin ve bilginin artması, bu arada kuralların da öğrenilmesi için üç kuşak geçecek (bu arada yüz çizgilerinin yumuşaması için de...)
Henüz burjuva değiller, henüz yalnızca zenginler.
Bu yüzden de liberalizmi "başıboşluk" sanıyorlar. Özgürlüğü de serserilik.
Ama bu arada olan da bazı çocuklara olacak.
Ana babaları da sınıf gerçeğini "kurban vererek" öğrenecekler. Bedel çok ağır ama kaçınılmaz.
İlkokul birinci sınıfa başlayan çocuğun cebine yüz dolar harçlık koymamak gerektiğini öğrendiği gibi, içkili araba kullanmamak gerektiğini, hız yapmamak gerektiğini de öğrenecek, henüz çocukluk çağını yaşayan Türk burjuvazisi...
Örneğin şu ekonomik krizlerin bir yararı oldu, "üç ayda bir araba değiştirmenin" gereksiz bir hovardalık olduğunu anladı. Bunun gibi.
Bu ülke "normal" bir ülke olacak, kuşku duymayınız, endişe etmeyiniz.
Ama şu açmadan solan çiçekler... "Geç kalmanın" bedeli işte.
Eh, ne diyelim, "geç bırakanlar" utansınlar!