Erdal Şafak mükemmel bir yazı yazmış (bakın nasıl yağımı çektim gene, ay başında zam beklerim)...
Geçen gün Obama'nın Afganistan'daki NATO komutanı General McChrystal'ı görevden almasıyla gündeme gelen "sivil yöneticinin asker azletmesi" konusunda Amerikan tarihinden McClellan ve MacArthur örneklerini vererek, yazısını Churchill'in ünlü sözüyle bitirmiş:
"Savaş, askerlere bırakılamayacak kadar ciddi bir iştir!"
Fakat ayrıntılara pek girmemiş, biz biraz açalım... Azıcık da Erdal Bey'le ters düşelim... (Kendi kaleme gol attım, gitti bizim zam.)
Başkan Lincoln, kuzey ordularının başkomutanı General McCellan'ı kendisine başkaldırdığı için azletmedi.
McClellan yeteneksiz ve korkak bir herif olduğu için azletti!
"Küçük Napoleon" derlerdi ona... Birinci Napoleon gibi elini göğsüne sokmalar, Üçüncü Napoleon gibi keçi sakal bırakmalar... Hava bin beş yüz...
Fakat bu küçük dağları yaratmış çakma Napoleon, bir türlü saldırıya geçemiyor, bir türlü "bitirici" darbeyi vuramıyordu iç savaşta güney ordusuna... Lojistik destek, teçhizat ve mühimmat üstünlüğü kendisinde olduğu halde...
Hastalık derecesinde aşırı temkinli mi yoksa düpedüz korkak mı olduğu, tarihçiler tarafından çok tartışılmıştır.
Bir muharebede karşı tarafın on tümeni varsa onu durduğu yerde yüz tümen yapıyor, "düşmanın faik kuvvetleri" karşısında da savunmada kalmayı tercih ediyordu...
Oysa Pinkerton Ajansı, yani kuzeylilerin gizli servisi ("FBI'ın atası" da diyebiliriz) ona gerekli ve yeterli istihbaratı sağlıyordu. Güneyli gizli ajanlar da (en ünlüsü Harrison) fena çalışmıyorlardı ama...
McClellan'ın bir "Demokrat" olduğu, yani aslında sempatisinin Demokrat Parti'nin oy deposu güneye yöneldiği ve böylece "Cumhuriyetçi" Lincoln'un emirlerini uygulamakta ayak sürüdüğü de ileri sürülmüştür.
Sonuçta, canına tak eden ve sabrı tükenen Lincoln onu görevden alıverdi.
Ama böyle böyle çok adam değiştirdi başkan...
General Burnside... General Hancock... General Meade... General Hooker... (Zavallı Hooker, soyadının yüz yıl sonra Amerikan argosunda "orospu" anlamına geleceğini düşünebilir miydi acaba?)
Ta ki, mükemmel başkomutanını, General Grant'ı ve onun sağ kolu General Sherman'ı buluncaya kadar...
Yüz yıl sonra, bir başka İrlanda asıllı kahraman, General MacArthur da ayrı bir soru işaretidir.
"Efsane kahraman" olmuştu ama palavra bir herifti aslında!
Filipinler'in ağasıydı. Fakat Japon ordusunun Filipinler'e saldıracağını görememiş, dişe dokunur hiçbir önlem almamıştı.
Japonlar gelince tabanları yağlayıp Avustralya'ya kaçtı ("geri döneceğim" sözü ünlüdür) ve ordusunu da kurbanlık koyun gibi orada bıraktı.
Döndü dönmesine, ama stratejik önemi kalmamış Filipinler'i geri almayı "kişisel meselesi" yaptığı için çok uzun zaman ve çok asker harcayarak... Atom bombasını atıp işi bitirdiklerinde o gene de küçük adalarda artakalmış tek tük Japon askeriyle boğuşuyordu.
Fazla kasıntı, fazla özgüvenli, her şeyi bilen bir megalomandı. Kore savaşında da çarpışmaları
Çin'e taşıyıp bunu üçüncü bir dünya savaşına dönüştürme hevesi Başkan Truman'ın bardağını taşırdı.
Bizde böyle komutan yoktur çok şükür!
Bizim komutanlar sivil yöneticinin sözünden hiç çıkmazlar maşallah. Örneğin Cumhurbaşkanı Özal, yani anayasaya göre ordunun başkomutanı "Irak'a gir" dediği zaman istifa etmezler, girerler.
Kimileri de ara sıra darbe yaparlar ama artık o kadarcık kusur kadı kızında bile bulunur canım.