Türkiye'nin en iyi haber sitesi
ENGİN ARDIÇ

İnönü demokrasiye mi geçmişti?

Hayır, demokrasiye değil, "çok partili sisteme" geçmişti. İkisi farklı şeylerdir.
Hemen de düzeltelim: İnönü, çok partili sisteme "geçmemişti", yalnızca "dönmüştü"...
1925 yılında ortadan kaldırdığı çok partili sisteme, 1945 yılında geri dönüyordu. Kaldıran kendisi, koyan kendisi.
CHP amigoları, İnönü'nün 1945 manevrasını millete "bahşedilmiş bir lütuf" gibi pazarlıyorlar da, o bakımdan yani...
İnönü çok partili sisteme geçti ama demokrasiye değil.
1945 yılında izin verdiği sol partileri, 1946 yılında kapattı. Basına uyguladığı baskı da "aynen" sürdü. Bu demokrasi mi?
Tan matbaası ve gazetesine saldırıp ortalığı yıkanlar, aşırı sağcı militanlar falan değil, CHP üyesi gençlerdi. Bu demokrasi mi?
İnönü, çok partili sisteme, demokrasi âşığı olduğu için değil, "mecbur kaldığı" için geçti, "çaresiz kaldığı" için geçti, tövbe, geri döndü.
Ve, ne "altyapı" değişikliği yaptı sistemde, ne "üstyapı" değişikliği.
Anayasa değişmedi.
Yasalar yeniden yapılmadı. Seçim sistemi de değişmedi.
İnsan hakları konusunda hiçbir adım atılmadı. Temel hak ve özgürlükler tanımlanmadı, hiçbir güvenceye bağlanmadı. Muhalefete hiçbir güvence sağlanmadı. Zaten sağlanmadığı için de beğenilmeyen partiler pat diye kapatılabiliyor, DP'ye ise "izin" veriliyordu ancak.
İnönü muhalefete belli ölçüler içinde izin verdi ama REJİMİN DİKTA ÖZELLİĞİNİ OLDUĞU GİBİ YERLİ YERİNDE BIRAKTI.
Böyle bıraktığı için de on beş yıl sonra DP iktidarı da diktaya heves edebildi... İnönü, ektiğini biçiyordu.
Sistem çok partili düzene döndü ama hiçbir "özeleştiri" yapılmadı. Yirmi yıllık uygulama sorgulanmadı.
Bu sorgulama DP'ye bırakıldı ama onlar da Atatürk devriyle İnönü devrini usturuplu bir şekilde birbirinden ayırdılar, birinciye toz kondurmadılar, ikinciye çullandılar.
Celal Bayar'ın "Atatürk'ü sevmek ibadettir" demesi, Atatürk için bir koruma kanunu çıkarılmasına Menderes'in başbakanlığı sırasında karar verilmesi, çok sonraları dillere pelesenk olacak bir banka reklamını andırıyordu: Yok aslında birbirimizden farkımız...
Yani mesele geldi, "sen Atatürkçülüğü yozlaştırdın, biz onu daha iyi yaparız" basitliğine dayandı.
Kimin daha iyi yaptığını da, 1960 yılında Bayar'a ve Menderes'e gösterdiler! Daha doğrusu, darbeciliğe dayalı bir tür "Neo-Kemalizm" tezgâhını, '"bak bu daha iyi Atatürkçülük" diye dayattılar. Bugün bile sürüyor bu çarpıtma.
İnönü, çok partili sisteme "dünya düzeni istediği" için değil, Sovyet tehlikesiyle başka türlü başa çıkamayacağı için geçmişti, tövbe, dönmüştü.
"İsteseydi Franco gibi ya da Salazar gibi kalabilirdi" şeklinde genç yorumları yapılıyor, hayır, kalamazdı. Stalin İspanya'dan üs, Portekiz'den toprak istemiyordu, Türkiye'den istiyordu. Türkiye, Avrupa'nın dış kıyısında önemsiz bir ülke değildi, en "hassas" yerde kilit ülkeydi.
"Büyük bağımsızlık savaşçısı, antiemperyalist İsmet Paşa" da, bir emperyalizmin pençesinden kurtulmak için başka bir emperyalizmin kucağına böyle sığındı.
Görünür iktidarı devretti ama bürokrasinin gizli iktidarını asla devretmedi.
İşler sarpa sarınca da şarlamak ve bürokrasiyi yeniden ipleri eline almaya kışkırtmak üzere...
Hiçbir cahil budala bana "İnönü Türk milletine demokrasiyi hediye etti" mavalını okumaya kalkmasın, üzerim onu.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA