Geçen hafta Zonguldak'ta gene grizu patladı, göçük oldu, otuz kişi öldü.
Basın hokkabazları geleneksel "yüreğimiz yanıyor" edebiyatını yaptılar (ne yanması hergele, o akşam rakı içiyordun, yansa yansa boğazın yanmıştır), sonra da hemen unuttular. Bir sonraki patlamaya kadar konu rafa kalktı...
İshak Alaton'un sözleri de gene gürültüye gitti, bu sefer Kılıçdaroğlu gürültüsüne.
Alaton aynı şeyi otuz yıldır söylüyor, bıkmadan usanmadan söylüyor:
"Gelin şu ocakları kapatalım.
Oraya balık çiftlikleri kuralım. İşçilere ücretlerini onları madene hiç sokmadan ödeyelim, daha az masraflı olacaktır. Bu arada onlara yeni işler öğretelim, balıkçılığa yöneltelim. Ölmesinler."
Alaton Zonguldak'a gidip bunu söylediği zaman yuhalanmış...
"Alt tarafı ayda sekiz yüz lira kazanıyorsunuz, bunu ben size durduk yerde vereceğim, madene ineceğinize kursa geleceksiniz" diyor ve yuhalanıyor...
Çünkü Alaton pis bir kapitalist! Maazallah bu işten para kazanacak, çıkarı var!
Zonguldak'ta çıkan kömür, toprakla karışık, kalitesiz bir kömür. Maliyeti de çok yüksek. Hem işçi aç, hem devlet zararda.
Kömür de artık "stratejik" bir enerji kaynağı değil. On dokuzuncu yüzyılda kaldı. Avrupa'da bütün kömür ocakları kapatıldı.
Ama biz para kazanır gibi yapıp aç gezmeyi de, çalışır gibi yapıp devletten maaş almayı da tercih ederiz!
Çünkü Zonguldak "devlet kapısıdır"...
Ve de "bürokrat partilerinin" oy deposudur.
Zonguldak'ta da elli yıl öncesinin teknolojisini kullanırız. Üretim ilkeldir, güvenlik yoktur.
Ve ne kadar çok işçi ölürse hükümete o kadar küfür etme olanağı sağlanır "solcularımıza"...
İşçi sömürülecek ki günün birinde devrim yapacak, değil mi efendim? Kara kaplı kitapta öyle yazar.
Maazallah "zincirlerinden başka kaybedecek birşeyleri olursa" gevşeyiverir... Yaşama koşulları düzelir, hayat düzeyi yükselirse, bakarsın oyunu da artık CHP'ye ya da DSP'ye vermeyivermiş!
İşçinin durumu düzelirse, "sendika ağaları" gezecek Mercedes de bulamayabilirler, böyle bir tehlike de var...
Onun için, partiye ve onun basın amigolarına selam, ölmeye devam...