Obama, 24 Nisan konuşmasında "Ermeniler'i kurtaran Türkler'e" selam göndermiş...
İlk kez oluyor bu... Soykırımı kabul eden ama laf canbazlığıyla soykırım kelimesini ağzına almayıp bizi "memnun eden" Amerikan başkanı, çok şükür ilk kez onları hatırlıyor...
Kimlerdir bu Türkler?
Konya Valisi Celal Bey... Erzurum Valisi Tahsin Bey... Ankara Valisi Hasan Mazhar Bey... Kastamonu Valisi Reşit Paşa... Basra Valisi Ferit Bey... Yozgat Mutasarrıfı Cemal Bey... Kütahya Mutasarrıfı Faik Ali Bey... Müntefek (Basra'ya bağlı) Mutasarrıfı Bedii Nuri Bey... Lice Kaymakamı Hüseyin Nesimi Bey... Beşiri (Batman) Kaymakam Vekili Sabit Bey...
Ve komşusunu kaçıran, saklayan, hiç olmazsa çocukları kurtarmak için onları alıp evlat edinen daha nice isimsiz kahraman... Binlerce Türk ve Müslüman... Binlerce insan gibi insan...
Ermeniler'i korumanın cezası ölümdü. Bunlardan Ferit, Bedii Nuri, Hüseyin Nesimi ve Sabit Beyler, Osmanlı gizli servisi Teşkilat- ı Mahsusa tarafından öldürüldüler.
(Belki günün birinde Abdi, Uğur, Bedrettin, Ahmet Taner Beyler'in, Bahriye Hanım'ın gerçek katilleri meydana çıkar da bazı gazeteciler de utanırlar.)
Merkezden gelen emirlere karşı çıkanların bir kısmı bunu "örfi", bir kısmı "insani", bir kısmı "dini" nedenlerle yapmışlardı. İçlerinde "gâvursuz memleket olur mu yahu" diyenler olduğu gibi, "ben Allah'tan korkarım" diyenler de vardı.
1915 yılı olayları Türk kamuoyuna ve yeni kuşaklara unutturulduğu için, bu insanlar da unutuldular.
Buna karşılık, tehcirde birinci derecede sorumluluk altında bulunanlar da "milli kahraman" diye pazarlandılar.
Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey, direnişçi olduğu için asılmadı. Ermeni kırdığı için asıldı.
Ama açın bakın, "ilk milli mücadelecilerden biri" diye tanıtılır. Sanki Hasan Tahsin...
Bir de Çerkes Reşit Bey var tabii. Diyarbakır Valisi.
Yukarıda andığımız bazı kişilerin ölüm emirlerini veren adam...
İstanbul'da tutuklandı, idam cezası yedi, kaçtı, yakalanacağını anlayınca Beşiktaş'ta, Fulya tarlasında intihar etti.
Hani, "Yorgun Savaşçı"nın en başında, Cehennem Topçu Cemil, General Von Kressensdorff'un armağanı dürbünle, Neriman Hanım'ın evinden bu olayı seyreder ya...
Kemal Tahir, Reşit Bey'in gerçekte kim olduğunu, ne yaptığını, niçin kaçtığını anlatmaz, dili varmaz, anlatamaz! Romanın yazıldığı dönemin "şartları müsait değildir"...
Böylece Reşit Bey de hiç haketmediği "mazlumlar kervanında" yerini alır.
Açıkça "benim için Türklük, Hipokrat Yemini'nden önce gelir" demiş olan doktorlarımız da vardır, tehcirin örgütleyicileri Bahattin Şakir ve Nazım gibi... Bugün de "sigara içeni muayene etmem" diyen bazı "medyatik" ve fiyakalı doktorlarımız demek ki buna benzer bir geleneği sürdürüyorlar.
Bir de, Konya Ereğlisi'nden Kökbudak ailesinin reisi Deli Mustafa Ağa gibileri var... "Ereğli'deki Ermeniler'i çöle sür" emrini alınca, "ulan," demiş, "Türk bulgur olsa, pilav pişirsek, tuz yerine Ermeni'yi koymasak o pilav yenmez! Onlar bu memleketin hem tadı, hem de tuzudur!"
Kimlerin torunu olacaksınız, karar verin. Hipokrat Yemini'ni tanımayan "okumuş" İttihatçı doktorların mı, onurumuzu kurtaran "okumamış" Deli Mustafa'nın mı?