Bir emekli paşa, hanımıyla birlikte orduevine gitmiş... Yemek yemeye, belki o arada iki kadeh de içki içmeye... (Bir zamanlar devlet resepsiyonlarında "oğlum bana bir kadeh rakı getir" muhabbeti vardı, böylece "ne kadar Atatürkçü olunduğu" dosta düşmana gösterilmiş sayılıyordu...)
Paşanın adını vermiyorlar.
Fakat "AKP ve yandaşlarının demokrasi kahramanı ilan ettikleri" bir paşaymış bu...
Kim olduğu çok belli.
Hani şu, faşist gazetecilerin kendisiyle "Bey" diye dalga geçtikleri paşa. Bu bir küçümseme, belki hakaret sayılıyor: "Sivil parçası"...
Bizler de paşa olmadığımız, yalnızca bey olduğumuz için eşeğiz herhalde... Sivil demek "adam değil" demek bu ülkede... (İşin en güzel yanı, paşaya bey diyenin kendisi de sivil... En azından, beyni öyle olmasa bile medeni hali sivil...)
Orduevinde birçok emekli amiral ve general varmış... (Onlar diğer subaylardan ayrı bir bölümde otururlar, bölüm kırmızı kordonla çevrilidir.)
Fakat paşayı görünce önce derin bir sessizlik olmuş, sonra birer ikişer kalkmışlar, gitmişler. Kısa bir süre sonra paşa ve eşi, generaller bölümünde yapayalnız kalmışlar.
Bir arkadaş, "Allah kimsenin başına vermesin böyle bir şey" yazdı.
İnceden dalgasını geçiyor, "darbeye engel olur musun, işte sana böyle yaparlar, oh olsun" demeye getiriyor. "Vah paşam vah" diyerek ona acımış görünüyor ama çok sevindiği belli. (Eşek olmadığımız için, anladık.)
Versin, versin... Başına versin...
Versin de, paşa bir daha oralara gitmesin.
Halkın arasına girsin.
Bizim gibi "yalnızca beylerin" gittiği lokantalara bekleriz kendisini...
Yüksek rütbemiz yoktur ama kendi paramızla rezil de olmayız.
Gittiğimiz yerde bizi görünce kimse ayağa kalkmaz, önünü iliklemez, esas duruş göstermez, kısa künye yapmaz, ama protesto etmek için de kimse kalkıp orayı terketmez.
Çünkü bizim paramız da paradır, onun parası da paradır. Bizim gittiğimiz yerlerde her müşteri eşittir. Biz öyle garsona yirmi kuruş bahşiş de bırakmayız, sonra arkamızdan küfür eder.
Fakat bizde fiyatlar daha yüksektir maalesef, otuz beş kuruşa çorba içemeyiz, yiyip içip sekiz lira verip kalkamayız, eşlerimiz de saçlarını on liraya yaptıramıyorlar ne yazık ki...
Eh canım, koskoca emekli paşa da herhalde sivil lokantasında hesabı ödeyemeyip rehin kalacak ya da kimlik bırakacak değildir!
Darbeye engel olduğunuz için size burun kıvıranlara yüz vermeyin paşam.
Orduevine "sivil postalcılar" gitsinler, orada mutlu olurlar, kötüsü gelirse de "bir arkadaşa bakıp çıkacağım" ayağına yatarlar.
Bizim gittiğimiz yerlere bekleriz, oralarda saygı görürsünüz.
Haa, paşam, siz belki bilmezsiniz, bizim sivilde bir de "yan masadan içki gönderme" raconu vardır...
Bir kadeh rakımızı ya da bir acı kahvemizi içmeniz bize şeref verecektir.
Bizi "tepenize inecek" diye tehdit etmeye kalkan maceraperestlerin balyozunun da, nerelerine kaçtığı görülecektir.