Türkiye'nin en iyi haber sitesi
ENGİN ARDIÇ

Mahir kaynaklar

Woody Allen, o unutulmaz, o muhteşem sinema klasiği "Radyo Günleri" filminin sonunda, "bütün bu anılar zaman içinde benden uzaklaşıyor, yavaş yavaş silikleşiyor" gibi bir laf eder.
Öyledir. Adnan Menderes devri, bizler için giderek bulanıklaşan bir film gibi. Yeni kuşaklar açısından da Kanuni Sultan Süleyman devriyle pek bir farkı yok, ikisi de tarih.
12 Mart dönemi de öyle...
"Çok daha beteri" gelince fazla önemi kalmadı. "Alt tarafı" birkaç kişi ölmüştü Türkiye'yi 12 Mart'a götüren günlerde ve sonrasında.
12 Eylül'ün de, anayasası ve bürokrat vesayetiyle ne kadar "taze" bile sayılsa, yeni kuşaklar açısından "yaşamadıkları, yalnızca duydukları ve okudukları" bir tarih dilimi olduğu, son zamanlarda yıldızı parlayan bir yazarın "ben iki yıl sonra doğmuşum" cümlesini okuyunca kafama dank etmişti... Bana da zaman zaman "çakan" bu genç ve ateşli yazar, oğlum yaşındaydı!
12 Eylül'ün üstünden otuz yıl...
12 Mart'ın üstünden otuz dokuz yıl...
Eh, balyoz beynimize inseydi de herhalde "altı yıl olmuş, zaman ne çabuk geçiyor" diyecektik!
Kaç haftadır düşünüyorum, bizi stadyumlara toplasalardı, maçlar ne olacaktı?
Lumpenlerden tepki görmemek için darbeyi yaz mevsimine denk getireceklerdi sanırım, karşımıza bir 12 Haziran, ya da bir 12 Temmuz çıkacaktı!
12 Mart, otuz dokuzuncu yıldönümünde gene tartışıldı ama sesler, Woody Allen'in dediği gibi artık daha cılız, daha sönük çıkmakta... Hepimiz yaşlandık.
Bu arada Mahir Kaynak'a da "geleneksel küfürler" edildi tabii.
Şimdi emekli bir memur ve bir gazetede köşe yazarı olan Mahir Kaynak ağabeyimiz, o zamanlar genç, parlak ve çok "hızlı" görünen bir üniversite asistanıydı...
Kaynak'ın, başarısız 9 Mart cuntasını ihbar ettiği bilinir ve bu yüzden otuz dokuz yıldır bütün sol çevrelerin nefretini kazanan adam olmuştur.
Bu yorum yanlıştır. Mahir Kaynak, 9 Mart cuntasını ihbar etmemiştir.
Kaynak, "görevi gereği" cuntanın içine girip onları izleyen ve "Üniversiteli" kod adıyla olup bitenleri düzenli olarak rapor eden bir gizli servis ajanıydı.
Kendisine "dincileri" izleme görevi verilseydi bu kez onları izleyecekti.
"Önce solcu sonra görevli" değil, "önce görevli sonra solcu kılığına girmiş" bir memurdu. Ele verdiği cuntanın da solculukla molculukla bir ilgisi olmayıp, alt tarafı "bürokrat ve sivil aydın ittifakına" dayalı Kemalist bir dikta özlemi içinde olduğunu gençler de bilirler.
"Arkadaşlarını" satmamıştır. Görev gereği onlarla arkadaşlık kurmuştur. Hiçbiri babasının oğlu değildi.
Kimse kendisini sevmek zorunda değildir ama Milli İstihbarat Teşkilatı'nın da, her bağımsız ve egemen devlette bulunan bir "devlet dairesi" olduğu ve burada çalışan memurların görevlerini yapmakla yükümlü oldukları unutulmasın. Nankör bir meslektir bu...
Şimdilerde ara ara kendini savunmaya çalışıyor ve "ben devletten yanayım" diyor ama buna gerek yoktur, "bana verilen görevi yerine getirdim, işim budur, karşı çıkma hakkım yoktu" demesi yeterlidir.
Fakat bu kurumdan "emekli olunamayacağı" da bir gerçek galiba...
Çünkü Mahir Kaynak mükemmel bir "dezenformasyon" uzmanı!
Rahip Santoro ve Hrant Dink cinayetlerinde "Avrupa Birliği'nin parmağı olabilir" demişti...
Bunları, Avrupa Birliği'ne girmemizi istemeyen faşistler değil de, bizi koynuna almak istemeyen Avrupa Birliği düzenlemiş!
Etme Mahir ağabey, şurada kırk kişiyiz, birbirimizi ve de her dümeni biliriz. Biz darbelerden bilmemkaç yıl sonra doğmadık.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA