Rakamlar önce tuhaf geldi, 23'e 22... Toplam 45... Koskoca mecliste oylamaya bu kadarcık kişi mi katılmıştı?
Sonra baktım, meğer "komisyonda" oylanmış...
Encümenmiş yahu, encümen!
Ama Türk basını meseleyi öyle bir büyütmüş ki, meclisin genel kurulunda oylanacak sanmışım. Gazeteci şaşırırsa okuyucu ne halt etsin?
Evet, geleneksel Kırkpınar güreşleri gibi "geleneksel Temsilciler Meclisi Ermeni soykırımı oylamasının" bu yıl düzenlenen şenliklerinde, bizim pehlivanlar ilk elenseyi yediler.
Eee, ne olmuş yani?
Daha bunun genel kurulu var, senato komisyonu var, senatosu var, başkanı var...
Dışişleri Komisyonu'nun kararı da yetmiyor, genel kurul gündemine alınıp alınmamasına bile meclis başkanı karar verecek.
Birinden birinde takılacak, "soykırım" kabul edilmeyecek işte. Hep öyle olmuyor mu?
Edilmeyince de, "kazandık" ya da "bu sefer de kurtulduk" yaygarası yapılacak bizim buralarda...
Amerikan meclisinden geçmezse, tehcirden de sorumlu olmayacaksın yani. Amerikan meclisi kabul etmedi ya, demek ki öyle bir şey olmamış...
Peki kabul edilirse ne yapacaksın? Amerika'ya savaş mı açacaksın? NATO'dan mı çıkacaksın?
Yemezler öyle Amerikan mallarını boykotu moykotu... Orası İtalya değil.
O seni boykot ederse otur o zaman kara kara düşünmeye başla, otuz beş yıl önce ambargo sırasında yaptığın gibi...
Ayrıca, bu politikacılar arası bir mesele, sana ne oluyor? Rahmetli deden Ermeni mi kesti de korkusu sana düşüyor? Bırak, İttihat ve Terakki'nin "mirasçıları" düşünsünler ne halt edeceklerini... Bırak bürokrasi tasalansın.
Ama hayır, Türk basını, dış politikamızı da idare eder.
"Elçimizi geri çağırdık" cümlesi de say ki "Kıbrıs'a çıktık" ya da "Viyana'yı kuşattık" cümlesiyle eşdeğerdir.
Diplomasinin bu dangalakça cilvelerini hiçbir zaman anlayamadım, anlamaya da hiç niyetim yok.
"İstişarelerde bulunmak üzere Ankara'ya çağırılmış", bu da çok anlamlı bir tavırmış. Bak sen...
Yani adam yıllık iznini alıp denize girmeye Antalya'ya gelse, bu da Yunan turizmine tavır mı sayılıyor? Türkiye'ye gelmeyip Florida'ya gitse, herhalde "ilişkilerimiz çok sıcak" denecek.
Marsilya'da bir Ermeni anıtı açılmıştı, o dönemdeki büyükelçimiz Hasan Esat Işık apar topar Ankara'ya çağırıldı, bunun üzerine Fransız hükümetinin ödü patladı! Çok korktular, çok! Ya Barbaros Hayrettin Paşa Marsilya kıyılarını topa tutarsa ne yapacaklardı? Hemen özür dilediler, anıtı yıktılar, Marsilya belediye reisini içeri tıktılar, "bir daha da Türkiye'ye yamuk yaparsak İsa bizim belamızı versin" diye kanlılar gibi yalvardılar... Utanmasan böyle diyeceksin.
Hiç sevmem de anlamam da böyle "diplomatik" saçmalıkları.
Diplomat, "yağmur yağıyor" diyeceği yerde, "yağmurun yağdığı şeklindeki görüşümüze karşı ileri sürmeniz muhtemel olan görüşün gerçekçi bir yaklaşım sonucu oluşmayacağına dair inancımızı korumakta kararlı olduğumuzu ifade etmek isterim" diyen adamdır.
Hani "Osmanlı İmparatorluğu devrinde doğu illerimizde birtakım üzücü hadiseler cereyan etmiştir ama..." demek gibi bir şey oluyor!