Hadi gençler bilmezler diyelim, onlar ancak konuyla ilgili bir televizyon dizisi yapılırsa öğreniyorlar... "Hatırla Sevgili" falan yayınlanacak da o dönemi hap yapıp yutturacak...
Peki bizim moruklar ne çabuk unuttular?
Yok, "domuzuna" gidenler değil... Onlar, "ülke anarşi içindeydi, kahraman Kenan Paşa duruma el koydu, memleketi kurtardı" yazmaktan utanmayanlar. Nitekim "daha ne bekliyorsun İrfan Paşa" diye sorarak kendilerini bir kere daha "tescil" ettiler.
Ben gerçekten unutanlardan sözediyorum... Ya da aldırmayanlardan... Ergenekon'u ciddiye almayıp "Tayyip yapıyor" diyenlerden.
12 Eylül öncesinde memlekette gerçekten önemli bir "sağ-sol çatışması" olduğunu sananlar, Ecevit'e ateş edilmesinin üstünde durmayanlar, savcı Doğan Öz'ün bir "terörist" tarafından öldürüldüğü balonunu yutanlar... Aynı silahın nasıl olup da sabahtan bir sol eylemcinin, öğleden sonra bir sağ eylemcinin cebinde gezdiğini düşünmeyenler... 1 Mayıs 1977 günü Taksim'de kalabalığa ateş açan CIA tetikçilerinin Yeşilköy havaalanından bir Türk görevlisi tarafından özel bir araçla otele "getirilip götürüldüklerini" görmezden gelenler...
Bütün bunlar gizli değil yahu, elli kere yazıldı çizildi... Açık istihbarat!
Mehmet Barlas'ın yazı dizisini okuyor musunuz gazetemizde?
Okumuyorsanız çok şey kaçırıyorsunuz.
Bırakın şimdi Vahdettin'i falan bir yana. Onlar, benim de çok sevdiğim "politik-fiksiyon" tartışmaları sayılabilir. Hoşluktur yalnızca. Spekülasyondur. Fikir jimnastiğidir.
Daha da yakın tarihimize gelin...
Bakın dün ne yazdı Barlas:
"Kıbrıs Barış Harekâtı sonrası ABD Kongresi'nde Türkiye'ye karşı silah ambargosu uygulanması yönünde girişim başlatıldı. (...) Kongre'den çıkacak bir ambargo kararını veto edeceğini belirtmiş olan Başkan Nixon ise Watergate Skandalı yüzünden istifa etmişti. Amerikan Kongresi, 5 Şubat 1975'te Türkiye'ye yönelik silah ambargosu kararını aldı. Türkiye'nin buna ilk yanıtı bir hafta sonra Kuzey Kıbrıs Türk Federe Devleti'nin kurulduğunu ilan etmek oldu. Daha sonra 25 Temmuz 1975'te Türkiye, ABD'ye verdiği bir nota ile, 1969 tarihli Türkiye-ABD Savunma İşbirliği Anlaşması'nı askıya aldığını ve ülkedeki bütün Amerikan üs ve tesislerinin Türk Silahlı Kuvvetleri'nin kontrol ve gözetimi altına girdiğini açıkladı."
Amerika bunun üzerine "çok radikal" bir karar daha aldı:
Kendisiyle ciddi ciddi zıtlaşan Türkiye'yi karıştırıp bir darbe ortamı oluşturmak ve darbeyle birlikte bir yandan ilişkilerde "eski statüye" geri dönerken bir yandan da Türkiye'de kolay kolay değiştirilemeyecek yeni bir "sıkı düzen" yaratmak... Bu arada elbette, Kıbrıs yüzünden NATO'nun askeri kanadından ayrılmış olan Yunanistan'ın dönüşünü veto etmeyecek bir Türk yönetim kadrosu bulmak...
Demek ki Kıbrıs'ın "faturası" bize yol, su ve elektrik olarak değil, kan, gözyaşı ve faşizm olarak geri dönmüş. O yıllarda çektiğimiz bütün acılar, katlandığımız bütün darlıklar ve yokluklar "fütuhat zevki" uğruna yaşanmış. İster sağdan olsun ister soldan, beş bin çocuk böyle Niyazi olmuş. Ecevit berbat bir politikacı değil de bir devlet adamı olsaydı, Kıbrıs'ı nasıl çözmesi gerektiğini bilseydi, yakın tarihimiz başka türlü biçimlenecek, "arızaya" uğramayacaktı. Bugün de, 1971 değişiklikleriyle de olsa, 1961 Anayasası yürürlükte bulunacaktı tabii...
Demek ki Amerika kendi blokunda "çıkıntılık" edilmesini istemiyor. O zaman da istemiyordu, bugün de istemiyor. Bedelini de ağır, çok ağır ödetiyor.
"NATO'dan ayrılıp Rusya ve İran'la ittifak yapmayı" düşünenler, başlarına gelenlerin nedenini hâlâ mı merak ediyorlar?
Ve de içine düştükleri kuyudan çıkabileceklerini gerçekten sanıyorlar mı?
Emperyalizmi kâğıttan kaplan sanırsanız, Başkan Mao'nun gittiği yere gidersiniz.