Öyle derlerdi eskiler, piyango biletine yatırılan paraya. Ve de ülkenin en "adil" vergisi olduğu söylenirdi, herkesten enayiliği ölçüsünde, doğru orantılı alınan bir paraydı bu, tam enayiye tam bilet, yarıma yarım, çeyrek enayiye çeyrek...
Fakat bir de "milli" tabii, şimdi başımıza dert almayalım da sabah sabah, milli birlik ve beraberliğe her zamankinden fazla ihtiyaç duyduğumuz bir günde milli piyangoya laf dokundurmaktan!
Alırsın, çıkmaz. "Size de çıkabilir" tabii ama çıkmaz.
Matematik okumuş adam da milli piyango bileti almaz. Daha doğrusu, kumar oynamaz.
Çünkü "ihtimal hesabı" diye bir şeyin varlığını duymuştur en azından.
Tövbe, en sağlam kumar barbuttur, altıda bir kazanma şansın var.
Buraya formül yazıp sizi sıkmayacağım ama, örneğin "sayısalda" o ihtimalin kaç milyonda bire düştüğünü bilseniz bir daha tövbe edersiniz oynamaya...
Gazeteler de enayileri günlerce gaza getirirler, "otuz milyon lirayla neler yapılır" teranesi günlerce sürer.
Tamam canım, insanların hayal kurmaya ihtiyaçları vardır...
Ama o hayaller ne hikmetse hep parayla ilgilidir, kendini Harvard'dan diploma alırken düşleyen kaç kişi tanıyorsunuz?
Zengin olunca yapılacak ilk iş de karıyı boşamak değil midir?
Ve de piyango bileti, memur tarafından, "vazife yapar gibi" düzenli alınır, "daireye giderken" ya da "mesai çıkışında"... Ayrıca devletine katkı da sağlamaktadır, İsmet Paşa döneminde ona öyle öğretilmiştir. Piyango bileti bir, milli bayramlarda yakaya iğnelenen Kızılay rozeti için kutuya atılan yirmi beş kuruş, iki... Eski, sarı yirmi beşlik... Sonra zam geldi, elli kuruşa çıktı.
Milli piyango bileti almak "bir nevi ibadet", bir vatan göreviydi.
Gazetenin "sıralı listesine" de güvenilmez, ille bayiden bir "resmi liste" istenip bir de oradan bakılırdı bilete.
Eski Türkiye'de böyle yaşanırdı.
"Alyanslar" da devlete hibe edilirdi darbelerde, alçak politikacılar devleti batırmışlar, kahraman cunta gelip yerden kaldırmıştı, devlet, cefakâr ve vefakâr memurlarının altın katkılarıyla kurtulacaktı. Sırtında cepheye mermi taşımış bu millet, nikâh yüzüğünü mü götürüp vermeyecekti? Üstelik vermemekte direnenler hor görülüyorlardı. Onlara hakaret etmek amacıyla kullanılan kelime neydi, bilir misiniz: "Demokrat!"
Yeni Türkiye'de vatan kurtarmak görevini Aydın Doğan Bey'in gazeteleri üstlendiklerinden, milli piyango bileti "köşe dönmek" için alınıyor. (Efendim? Aydın Bey bıraktı mı? Hayır, bırakmadı, bırakmış gibi yapıyor, kerizler de yuttular.)
Ve o köşe de bir türlü dönülemiyor...
Ne hikmetse hep "yaklaşır" o biletler, kazanan numaralara... Teğet geçer... Hep "tüh" sesi çıkar gariban ağızlarından.
Önümde üç adet milli piyango bileti duruyor: Birine havagazı, ikisine amorti var.
Yok, ben almadım, hediye gelmişti.
Sokağa çıkınca hemen bayiye götürülecek, yedi buçuk liraya el sürmeye de tenezzül edilmeyeceğinden (babamızdan öyle gördük), yeni biletle değiş tokuş edilecek.
Sonra bir amorti daha, gene değiş tokuş... Ta ki, hiçbirşey çıkmayana kadar!
Zarar yok canım, bana yol, su ve elektrik olarak geri döner.
Ama darbe marbe olursa, şimdiden söyleyeyim: Değil nikâh yüzüğü, toplu iğne yok size, toplu iğne!