Basında sürekli hükümete "çakan" birtakım arkadaşlar var... Bunlar büyük ölçüde "Aydın Doğan medyası" tabir edilen yayın grubunda çalışıyorlar. "Bağımsız" geçinenler de yok değil.
Bir kısmı iyi niyetli, bir kısmı üçkâğıtçı.
Bir kısmı gerçekten de hükümetin "bütün kötülüklerin anası" olduğuna, laikliğin elden gittiğine samimi olarak inanıyor. Türkiye'nin uçurumun kenarına geldiğine, ekonomik krizin memleketi batırdığına ciddi olarak kanaat getirmiş. Canım, Atatürk'ün Anıtkabir'den kalkıp "yeniden Samsun'a" gidemeyeceğini bilemeyecek kadar da düz dangalak değiller ya (onu bekleyen hiç yok da denemez ha), ordudan darbe bekliyorlar, olmayınca da huysuzlanıyorlar.
İçlerinde "nisbeten" akıllılar da var ("muhalif gazetecilikte daima ekmek vardır" diyerek müşteri tutmaya çalışanlar), yolda yürürken ayağı taşa takılsa bunu hükümetten bilecek kadar ahmaklar da... Aralarından darbe çağrısını açık seçik yapacak kadar "kazmalar" bile çıkıyor kimi zaman. Fakat genellikle yürekleri temiz. Yalnızca ufukları güdük, çapları düşük.
Hatta bunların arasında "önce ırzımıza geçip sonra çarşafa sokacaklar" diye korkan şaşkın tavuklar bile var!
Çok daha "çakal" bir kısmının asıl derdi, "patronu" kurtarmak ve yeni yılda yeni bir iş aramak zorunda kalmamak, çünkü bulamayacaklarını biliyorlar. Bir kısmı gönüllü olarak savunuyor patronunu, bir kısmı verilen emirleri uyguluyor.
Bir kısmı da, artık çok ciddi şekilde şüphe uyandırmak üzere, "karanlık adam"...
Evet, karanlık adamlar...
Bunlar Ergenekon çetesine mi üyedirler? Kontrgerillanın medya uzantısı mıdırlar? Faşist oldukları belli de, "prensipte" mi öyledirler yoksa "eylemli" adamlar mı? Gizli bağlantıları var mı?
"Açılımı" kendi varlığına karşı bir tehdit olarak gören PKK yeni bir saldırıya geçip gene erlerimizi şehit edince, halk da tepki gösterince, gizlice sevindiler. Ufak ufak "olağanüstü hal" lafını dillerine doladılar. İşte, bekledikleri karışıklık çıkmıştı, daha doğrusu, çıkarılıyordu. Eskiye dönülecekti, eylemler sürerse "sıkıyönetim" bile gündeme gelecekti. İpler askerin eline geçince de, eh, gerisi Allah kerimdi tabii... Üstelik, asker "gelirse" yapacağı ilk işlerden biri de Aydın Doğan'ı "rahatlatmak" değil miydi? Bir taşla kaç kuş birden vurulacaktı...
Sökmedi.
Çünkü halk "gaza gelip" işi büyütmedi, eylemler ivme kazanamadı. İstedikleri ortam doğmadı.
Akılları sıra hükümeti "sıkıştırıp" sıkıyönetim ilan etmeye zorlayacaklardı, tutturamadılar. Burunları o kadar büyümüştü ki, küçük dağları kendilerinin yarattıklarını sanıyorlar, iki yazı yazınca birilerini "yönlendirebileceklerini" düşünüyorlardı. Ama karşılarında bir Ecevit yoktu bu sefer...
Sonra gündem birdenbire hareketlendi, hâkim ve savcıların "özel harp dairesini arama" turları başladı.
Alay ederek yumuşatmayı denediler, bu sefer işin çok ciddi, boyutlarının büyük olduğunu hissedince sustular. Geri bastılar. Şimdi yanmaması için kazı çevirmeye çalışıyorlar.
Kendilerine bir ağabey öğüdü vermek isterim:
Adam kazıklamanın bir "önkoşulu" vardır. Karşındaki kişinin de en az senin kadar zeki olabileceğini başından varsayacaksın, yapacağın melaneti ona göre yapacaksın!
Yoksa "psikolojik savaş özel eğitiminde" size bunu anlatmadılar mı? Hocanız kelekmiş.