Yıllar önce Rumca öğrenmeye heves ettim, öğretecek kimse bulamadım. Kafamı gözümü yara yara kendim öğrendim. Epeyce de ilerledim, İlias Venezis, Yulia Yatridhi gibi yazarları aslından okuyabiliyordum, Kavafis'in ünlü şiirini ezberime bile almıştım, "i polis tha se akoulouthi", arkandan gelir şehir... Sonra bırakınca geriledi tabii, şimdi değil roman okumak, kolay kolay konuşamam bile.
Öğretecek kimse bulamadım, İstanbul'da Rumlar "kelaynak kuşu" gibi kalmışlardı, soyları tükenmişti. Atina'ya gitmişlerdi, İstanbul da elbette arkalarından gidiyordu!... "Kenourious topous dhen tha vris, dhen thavris alles thalasses"... Yeni yerler, başka denizler bulamayacaksın...
Ne bir kitap vardı, ne bir sözlük, ne bir kurs... Zografyon Lisesi'ne mi yazılacaktım, otuz yaşımdan sonra?
"Assimil" yöntemini kullandım, muhteşem bir yöntemdir, "hararetle tavsiye" ederim, hemen her dili hem de üç ayda basbayağı söktürür. Ancak, "Fransızca'dan" öğretiyordu bu kitap, ya da İngilizce'den, ya da Almanca'dan... Geçerli Batı dillerinden birini bilmeyen ve Rumca öğrenmek isteyen "sıradan" bir Türk ne yapacaktı?
Rum sevgili mi bulacaktı, yatakta öğrensin? (Onu da denemedik değil!)
Ya peki, Ermenice öğrenmek isteyen ne halt edecekti?
Süryanice'ye merak saran?
Ladino öğrenmeye kalkan?
Kürtçe'yi hiç tartışmıyorum, adamı kabak gibi oyarlardı, kabak!
"Kırmançe" ile "Zazaca" arasında lehçe farkı olduğunu bile ancak şimdi şimdi öğrendik...
Onlar Türkçe öğrenmek zorundalardı, biz niçin "keyif için" bile onların dilini öğrenmek istesek de ulaşamıyorduk?
İmparatorluk döneminde diğer halkların dilleri kendi cemaatlerine hapsedilmiş, cumhuriyette o bile yokedilmek istenmişti. Niçin hiçbirimiz Arnavutça bilmiyoruz, Çerkesçe bilmiyoruz, Lazca bilmiyoruz?
Rusça öğrenenin, Çince öğrenenin peşine siyasi polis takılırdı, başı çok ciddi olarak derde girerdi (bugün bu dilleri bilenler haldır haldır aranıyorlar, işleri hazır, dolgun maaşları hazır)... Ayrıca, Arapça öğrenmeye kalkan da mutlaka "gericiydi", tehlikeli adamdı... Dili bırak, "kargacık burgacık" yazıyı öğrenip de ne yapacaktın, tekke mi açacaktın, cumhuriyetin temeline dinamit mi koyacaktın?
Niçin bize bu insanların dilleri, dinleri, gelenekleri, davranış biçimleri hakkında hiçbir bilgi verilmemişti? Niçin bize "öteki" hakkında hiçbir şey öğretilmemişti? Niçin Ortodoksluk ile Gregoryenlik arasındaki farkı bilmiyor, 25 Aralık ile 6 Ocak arasındaki ayırımı anlamıyorduk, Paskalya nedir hiç haberimiz yoktu? Niçin "yom kippur" lafını ilk kez 1973 savaşı patlayınca gazetelerden duymuştuk? Niçin "bar mitzvah" denilince, "roş ha şana" denilince, "hanukkah" denilince aval aval bakıyorduk?
O benim Ramazan Bayramı'mı, Kurban Bayramı'mı bilmek zorundaydı, bilmekten öte, "uymak" zorundaydı, ben onun 15 Ağustos Meryem Ana Yortusu'nu bilmek zorunda değildim, "merak saikiyle" öğrenmem bile çok güçtü.
Ece Ajandası'nın, evet, şu "ajandaların kraliçesi" Ece'nin 2010 baskısı çıkmış.
Ece 2010'da, bizim bayramlarımız olduğu gibi "onların" bayramları da varmış.
Ben varım, "öteki" de var.
Önümüzdeki yıl onu kullanacağım.
"İhtida" etmek istediğimden falan değil, saygıdan.
Efendim? Yazının başlığı mı? Rumca. "Kim öğretecek?" demek.
Ermenice'sini bilmiyorum. Kürtçe'sini bilmiyorum. Aradım, bulamadım. Buyurun buradan yakın.