Türk edebiyatının en büyük balonu Abdülhak Hamid'in (daha küçük balonlar da çoktur) şöyle bir dizesi olacaktı: "Yılan mı yedim, peri mi yuttum?"
Artık Finten'de mi, Makber'de mi, hangisindeyse...
Ben de soruyorum: Virüs mü kaptım? Mikrop mu aldım?
İki ayda dört zehirlenme "vak'ası" da fazla oldu ama...
Yoksa, her tatilciyi pusuda bekleyen tuzağa, "ıslak mayo, çıplak ayak, taş zemin, aşırı güneş, çok yemek" çukuruna mı düştüm?
Kaçınılmaz biçimde "o yağmurlarda sellerde iyi ki İstanbul'da değildim" diye düşündüğüm için çarpıldım mı yoksa?
Ağzım burnum yerinde ama bazı başka organlar hurdahaş...
İki gündür mide krampları "periyodik" bir düzenle yoklayıp gidiyorlar, "memleket meseleleri" de insanın pek umurunda olamıyor bu durumda...
Yıllardır başımıza gelmemiş olan "arkadaşımızın yazısı, rahatsızlığı nedeniyle..." sevimsizliğini yaşadık işte.
Babamızın malı da, patronun malı da, halkın malı da olsa, dün burayı boş bıraktığım için özür dilerim.
Oysa aklımda bazı sorular vardı...
Ertuğrul, durduk yerde "Umre Show"unu okuyucunun Ramazan duygularını sömürmek için yapmadı da, birtakım duyumlar aldı, birilerine "gazete el değiştirirse bana dokunmayın, yerimde kalayım" mesajını iletmek mi istedi acaba? Çünkü kendi deyimiyle "dönme hızına hiç kimse yetişemez"...
Hastalık işte, kafam pek yerinde değil, aklıma olmadık şeyler geliyor...
Bedrettin Dalan zamanında beleşe kapattıkları dere yataklarına gökdelen dikip şimdi de "sonraki" belediyeleri suçlayanları görüp iğreniyorum... Seller garibanları sürükleyip götürüyor da "plazalara" bir şey olmuyor... O zaman da ona buna laf yetiştirmek kolaylaşıyor galiba...
Belki de hastalıktandır, "hallüsinasyon" görüyor olabilirim...
Yalan söyleme özgürlüğünü, adam karalama özgürlüğünü, vahşice saldırı özgürlüğünü koruyabilmek için feryat ediyorlar. Hem salya sümük ağlıyorlar, hem de "başımızı dik tutarız" ayağı koşuyorlar.
Türkiye'yi gerdiler. Okuyucunun ruh sağlığıyla oynadılar. Herkesin tadını kaçırdılar. Hem hükümete, hem kendileri gibi düşünmeyenlere gaddarca saldırdılar. Patronun kıçı kırık çıkarları için verdikleri şerefsiz kavgayı "laiklik mücadelesi" kılıfına soktular.
Bekir'in "kaça gittiği" üzerine spekülasyon yapmak, ona bulaşmak akıllarına gelemiyor tabii, ne de olsa demokrasi savaşçısı! Beğenmediği partilere oy verenlere küfür eden kibar bir beyefendi.
İçlerinden "herif uyanık çıktı, tam zamanında gazladı gitti, biz enayi gibi kalakaldık" deseler de... "Onlara acımıyoruz" şeklinde yazılar okudum hasta yatağımda... Bunun utancı onlara yeter. "Sonbaharda Türk basınında önemli değişiklikler olacak" diyorlardı da inanmıyordum.
Başladı işte canım: Bizim midenin altı üstüne geldi.