Birkaç gündür Viyana'dayım... Yapışkan sıcaktan kaçtım, hipertansiyon hastasıyım, beni bozuyor... Burası da sıcak ama öldürmüyor. Ne yapayım, karakış yaşayan Buenos Aires'e mi gideyim?
Eskiden, gezdiğim gördüğüm bu tür yerleri anlatır, okuyuculardan oralara gidememiş, görememiş olanlar da birşeyler öğrensinler diye çırpınırdım. Küfür yiyince vazgeçtim bu sevdadan... Emekçi halkım gidemiyormuş, benim ne işim varmış?... (İki milyon kadar emekçimiz yurt dışında, solcu geçinen eşekler yurt içinde.)
Fakat "memleket meselelerinden" kaçamadım tabii. Şimdi günün birkaç saatini onlara, geri kalan bölümünü güzel şeylere ayırıyorum.
Memleketin meselesi, Ergenekon davası olduğu kadar, sigara yasağı.
İbret almak için burada bütün kahveleri kimbilir kaçıncı kere yeniden dolandım.
Hemen söyleyeyim. "Mutlak" sigara yasağı bir tek Cafe Griensteidl'da uygulanıyor, onun da taraçasında sigara serbest.
Diğer bütün kahvelerde, ister turistik ve fiyakalı, isterse mahalle arası işçi kahvesi olsun, sigara içilen bölüm var, içilmeyen bölüm var.
Bu bölümler, çoğunda "masaları ayırmak" şeklinde belirlenmiş, kimisinde cam duvar da var.
İçmeyen zehirlenmiyor, içenin de hayatı zehir olmuyor (içine çektiği zehir ona yeter)...
Lokantalarda da bu böyle. Otellerde sigara içilen odalar var, içilmeyen odalar var. Bunun dışında, "ortak kamu alanında", yani lobilerde, istasyonlarda, havaalanında, okullarda falan, yasak.
İşte bu kadar basit bu sorunun çözümü.
Eskiden bizde de böyleydi, Fransa'da da böyleydi. Sonra Fransa vurdu, biz öldürdük.
Şimmmdi soruyorummm (televizyonda böyle derdik): Avusturya, Pasifik Birliği'nin üyesi midir? Yoksa bu ülke Güney Amerika'da mıdır?
İlle bir AB üyesine özenecekseniz, niçin Avusturya'ya özenmiyorsunuz?
Bu sigara yasağı işinde, Avrupa çabasından çok, bir "Amerikan çocukluğu" kokusu aldım ben...
Ya da, beceremediğin önemli reformları "düyuna bırakırken" kolay elde edilebilir küçük başarıların peşinde koşmak diyelim...
Yoksa Avrupa Birliği'nin bir temel prensipler bütünü olduğunu, her ülkenin kendi ayrıcalıklarını da titizlikle koruduğunu bir türlü öğrenemeyecek miyiz? ("Kokoreç yasağı" meselesini hatırlayalım, Brüksel'in Yunanistan'a gücü yetmedi, bakalım bize yetecek mi?)
Belki hatırladınız, aslında bu yazıyı geçen yıl bu sıralar gene yazmıştım sevgili dostlar... Kendi kendimden arakladım, yabancı deyimle "self-plagiarism" yaptım. (Her milli bayramda aynı yazıyı evirip çevirip yeniden dayayan ağabeylerimiz vardı bir zamanlar, o büyük ustalarımız gibi!...)
Yasak başlayalı dört gün oldu, yazının hiçbir yararı ya da etkisi olamayacağını bile bile.
Amacım sigara yasağına karşı çıkmak değil, "dünyanın hiçbir yerinde kalmadı böyle şey" diye atıp tutan basın çokbilmişlerine, düne kadar fosur fosur duman tüterken şimdi birdenbire gönüllü sağlık bakanı kesilen ukalalara değdirmek...
Neyse, onlar Ayşe'nin çarşafıyla, Fatma'nın donuyla uğraşadursunlar, şimdi kimbilir kaçıncı kere kendime bir Gustav Klimt ve Egon Schiele "göz banyosu" çekmeye gidiyorum. Ergenekon taraftarlarının yılışık suratlarını değil, güzel şeyler seyretmeye...
Bu isimlere de artık bir zahmet Google'dan bakacaksınız. Bilgisayarı olmayanlar da emekçi halkımı temsil etsinler.
Kusura bakmayınız, temmuz geldi, böyle oldu. Nemli sıcak, yaramadı.
Neyse, bir de Silivri'de denize giremeden yaşamak zorunda kalanlar var, bir halt yerken bunu da düşüneceklerdi...