Türkiye'nin en iyi haber sitesi
ENGİN ARDIÇ

İki tarz-ı tefsir

Başlığı, durup durup bize saldıran ite kopuğa uyuzluk olsun diye Osmanlıca attık, büsbütün kudursunlar diye... Herhalde ne anlama geldiğini sormayacak kadar Osmanlıca'nız vardır... Dolmuştan "müsait" bir yerde inen, "evrak" hazırlayan, "ikametgâh" senedi çıkarttıran, "ruhsat" alan vatandaş bu başlığı da anlar.
Konuya gelelim. TÜSİAD, yani büyük sermayenin, özellikle de İstanbul sermayesinin sesi, askere sivil yargı yolunu açan kanun değişikliğinin "aceleye getirildiğini" söylemiş. Reformlar hızlandırılmalıymış ama bu reform hızlandırılmamalıymış. Enine boyuna tartışılmalıymış ki sulandırılsın, tıpkı Ergenekon davası gibi.
Dernek söylemez tabii, lafı ağzından çıkaran, başkanları Arzuhan Doğan Yalçındağ.
İmdi... (Alın bir Osmanlıca kelime daha)... Buna iki çeşit yorum yapılabilir. Yapalım.
Bir: Yüzeyden yorum.
"Hayırlı kerimenin yeri" pederinin dizinin dibidir. Armutlar da diplerine düşerler. Arzuhan Hanım elbette öyle söyleyecektir, çünkü babası hükümete düşmandır. Nedenini belki elli kere yazdık. Ailece sergiledikleri, laiklik kavgası değil, çıkar kavgasıdır.
İki: Daha derinden yorum.
Türkiye Cumhuriyeti'ni Türk milleti kurmadı. Türkiye Cumhuriyeti'ni, Türk milleti adına hareket eden askerler kurdular, bazı sivil memurlar da onlara yardımcı oldular.
Bu yüzden de ordu hep "ayrıcalıklı" kaldı. Memleketin efendisi köylü falan değil, oydu.
HER DEVLETİN BİR ORDUSU VARDI AMA TÜRKİYE'DE, TAM TERSİNE, ORDUNUN BİR DEVLETİ VARDI!
Aslında bu yeni ve beklenmedik bir gelişme de değildi, çünkü Osmanlı'da da bir "süper bürokrat sınıfını" oluşturanlar hep ayrıcalıklı olmuşlardı. Gelenek sürmekteydi.
Türkiye'de aristokrasi yoktu, onun yerine, aristokrasi gibi davranan memur zümresi vardı.
Burjuvazi de vardı ama bunlar gayrımüslimlerdi.
Gerek İttihat ve Terakki Fırkası, gerekse Cumhuriyet Halk Partisi yönetimi, bir yandan bu gayrımüslim burjuvaziyi tasfiye ederken, bir yandan onun yerine bir "Türk burjuvazisi" yetiştirmek istedi.
Ama kör topal, eli kolu bağlı ve kendisine çizilen sınırlar içinde kalmak şartıyla! İktidara ortak olmaya, hele onu hepten ele geçirmeye kalkmadan! İktidar onlara verilemezdi, eğitim şarttı. Koskoca ilkokul öğretmeni varken, sanayici kaç paralık adamdı?
Bu yüzden de bu "besleme sermaye" hep zayıf, hep Ankara'dan ödü kopan, sopanın ucunu görünce pısan bir "zengin zümresi" olarak kaldı. Bürokrasiye ilk ciddi başkaldırı olan Serbest Fırka'yı da, Demokrat Parti'yi de İstanbullu zenginler değil, Anadolu eşrafı örgütlemiştir.
Artık kasnaklar iyice çatırdıyor... İstanbul'un "laikçi" sermayesinin rüşdünü ispat edip de beceremediğini, Anadolu'nun dindar sermayesi başarmak istiyor.
İşte bunun için Anadolu kaplanı "Türk aristokrasisine" karşı son derece cesur, İstanbullu çıtkırıldım da son derece ürkektir.
Bu bir devrim sürecidir... Fransa'nın iki yüz yirmi yıl gerisinden gelen alaturka bir devrim süreci. (Eh, ne yapalım, biz bize benzeriz!)
Bizde ele geçirip yıkılacak bir "Bastille kalesi" olmadığı için de, kavga başka platformlarda cereyan eder. Öncelikle mecliste... Fransa'da da aslında öyle olmuştu.
"Aristokrasinin ayrıcalıklarını ortadan kaldıran" o ünlü 4 Ağustos 1789 geceyarısı oturumuyla, yüksek rütbeli askerin ayrıcalığını ortadan kaldıran 24 Haziran 2009 geceyarısı oturumu arasında böyle bir benzerlik vardır.
Bu filmde Marie-Antoinette'i de Arzuhan Hanım mı oynayacak? İyi şeye heves etsin.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA