Murat Belge canalıcı bir soru atmış ortaya, bugüne kadar hiç aklıma gelmemişti!
Diyor ki: "1924 Anayasası'yla İstiklal Mahkemeleri kurulabilmiş ve takır takır işlemişse, aynı anayasayla DP'nin Tahkikat Komisyonu kurması nasıl suç olur?"
Bu komisyonun anayasaya aykırı olduğu gerekçesiyle üç kişi asıldı bu ülkede. Köpek, bebek, kadın donu ve cımbız meselesi gibi şaklaban suçlardan asacak değillerdi ya, buna dayanarak astılar.
Biz de elli yıldır hep şöyle düşündük: Evet, asılmamaları gerekirdi, adamlara yazık oldu ama o komisyon işi de olacak iş değildi canım...
Öyle miydi?
Anayasada böyle bir komisyon "tanımlanmamıştı", peki İstiklal Mahkemeleri, yani "olağanüstü bir devrim mahkemesi" tanımlanmış mıydı?
Gerçek şu ki, CHP ellili yılların sonlarına doğru "bir daha seçim kazanamayacağını" anlamış, son derece hırçın muhalefet yaparak, ülkeyi gererek, sinir bozarak darbe kışkırtmaya koyulmuştu... Basın da buna çanak tutuyordu... (Son yıllarda yaptıklarıyla bir karşılaştırın isterseniz.)
İktidar, CHP'nin "darbe kışkırtıp kışkırtmadığını" araştırmak amacıyla mecliste bir komisyon oluşturdu (tahkikat, "araştırmalar" demek)...
28-29 Nisan 1960 öğrenci ayaklanmaları bunun üzerine patlak verdi. Öğrenci liderleri, aynı zamanda CHP gençlik kolları militanlarıydı, olayların arkasında CHP vardı.
Komisyon da tam da bunu araştırıyordu işte... Üstelik bir yaptırım yetkisi de yoktu. Mahkeme falan değildi. Kimseyi asacak kesecek hali de yoktu.
Fakat ayaklanma amacına ulaştı. Adnan Menderes, komisyonun dağıtıldığını açıkladı. Yani yenilgiyi kabul etti. İş bitmiş, CHP kazanmış sayılırdı.
Ama bu açıklama çok geç, ancak 26 Mayıs akşamı geldi... Darbeye sekiz saat kala... Ok yaydan çıkmıştı!
O günden bugüne hep tartışılır: Menderes Tahkikat Komisyonu'nu daha önce, mayıs ayı başlarında ya da ortalarında kapatsaydı, erken seçime gideceğini söyleseydi, darbe yapılabilir miydi, yapılamaz mıydı?
Fakat Tahkikat Komisyonu'nun "haklı olabileceği" hiç dillendirilmedi...
Daha doğrusu, "haksız olmayabileceği" hiç düşünülmedi.
Menderes o dönemdeki "yargıya güvenemediği için", açık konuşalım, yargıyı "CHP yanlısı" bulduğu için kendi göbeğini kendi kesmeye kalkmış, araştırmayı yasamaya yaptırmıştı...
Eh, Salim Başol ve Altay Ömer Egesel de ne kadar güvenilir olduklarını sonradan kanıtladılar doğrusu!
Ama İstiklal Mahkemeleri o zaman yürürlükte olan anayasaya aykırı değilse, bu komisyon da değildir. Yok eğer Tahkikat Komisyonu anayasa aykırıysa, İstiklal Mahkemesi de aykırıdır.
Kimin ruhu kimin ruhundan özür dileyecek?
Laf aramızda, darbe yapmak, yani yürürlükteki anayasayı ortadan kaldırmak, sonra da dönüp o anayasayı çiğnedi diye adam asmak hangi mantığa sığar? O zaman Milli Birlik Komitesi üyelerinin de intihar etmeleri gerekirdi!
Yoksa, Aristo mantığı, diyalektik mantık falan gibi bir de "bürokrat mantığı" mı vardır okullarda okutulmayan?
Baksanıza, şimdi o mantığa göre cumhurbaşkanları da yargılanırmış bal gibi!... Yani, anayasa çiğnenebilirmiş!
İsterseniz "Nevzat Tandoğan mantığı" diyelim: "Bu memlekette anayasa çiğnenecekse onu da biz çiğneriz arkadaş!"