Başka biri söyleseydi haklı bulunacaktı da, Bülent Arınç söylediği için gene nefret kazanacak... Fakat hiç olmazsa bu konuda haklıdır.
İstiklal Marşı, milli bayramlarda, resmi törenlerde, milli maçlarda çalınır. Hacettepe-Kocaeli maçında, Denizli-Kayseri maçında çalınmaz. Sıradanlaştırılmaz. Ucuzlatılmaz.
Bu uygulama, 12 Eylül cuntası döneminde başlatılmıştır... Başka bir ülkede böyle bir uygulama yoktur.
Şimdi de, İstiklal Marşı, "bir an önce bitse de maça başlasak" havasında dinlenmektedir. Angarya olmuştur. "Geçiştirilmesi gereken kaçınılmaz bir formalite" durumuna düşürülmüştür. İnsanlar İstiklal Marşı'mızdan "sıkılmaya" başlamışlardır. Buna kimsenin hakkı yoktur!
Üstelik lig takımları milli takımlar olmadıklarından, bu takımlarda oynayan yabancı futbolcular da marş süresince aval aval sağa sola bakınmaktadırlar...
Halkımız milli marşımızı doğru dürüst söyleyemediğinden (hem halkta "kulak" ve ses yoktur hem de marşın "prozodisi" bozuktur), marş dış destekle yayınlanmakta, yalnızca müziği çalınmakla kalmamakta, bir de koro tarafından söylenmektedir, seyirciye "ayar verilmektedir", yani sonuçta bu iş de halka bırakılmamaktadır, ne olur ne olmaz...
Bu uygulamaya son vermeye de hiçbir babayiğidin cesareti yoktur! Bürokratlar, bürokrasinden korkuyorlar!
Milli marş özel toplantılarda da çalınmaktadır ve ayağa düşürülmektedir... Huzurevinde bile yaşlı ve yorgun insanlara zorla söyletilmektedir.
Biz de yatılı okulda her pazartesi bayrak töreni yapar, marş söyler, her cumartesi çıkmadan önce de bayrak töreni yapar, marş söylerdik...
Pazartesi sabahı aklımız o günkü fizik yazılısında ya da kimya sözlüsünde, cumartesi günü de elbette "Beyoğlu sinemalarında" olurdu... Tören, bir an önce bitmesi istenen, gereksiz bir abukluktu bizim gözümüzde. Külfetti.
Askeri okulda değil, sivil okulda okuyorduk. Ama devleti yöneten bürokratlar, bizim asker gibi yetişmemizi istemişlerdi...
1960/1961 ders yılı boyunca her sabah "Plevne Marşı'nı" da zorla söylettiler bize... Marşın o dağdağalı nisan ve mayıs aylarında CHP militanı ağabeylerimiz ve ablalarımız tarafından "tornistan" edilmiş şeklini tabii... Olur mu böyle olur mu, kardeş kardeşi vurur mu? Körolası diktatörler, bu dünya size kalır mı?
Bacak kadar çocuklar, DP-CHP kavgasında taraf tutmaya zorlanıyorlardı.
Biz de ne yaptık? İçimizden, marşın "halk arasında" geçerli gırgır şeklini söyler olduk: Osman Paşa sıçtı taşa, taş yarıldı baştan başa!
Hiç de "bilinçlenmiş" sayılmazdık yani, 27 Mayıs cuntasının özlemleri doğrultusunda...
Bu tür zorla marş söyletme geleneği, totaliter ülkelerde vardı.
Almanya'da "Horst Wessel Lied", İtalya'da "Giovinezza" marşı gibi...
Çocuklara ve gençlere de marşlar eşliğinde spor gösterileri yaptırıyorlardı... Kızların elinde çember, oğlanların elinde sopa (simgelere bak simgelere!)... Bu, "militarist" eğitimdi... Bu alanda Bulgaristan o kadar ileri gitmişti ki, bizim 19 Mayıs gösterilerini düzenlemek için Bulgar uzman bile çağırdık!
Faşizm ve komünizm, yani "totalitarizm" öldü ve tarihe gömüldü. Ruhu burada niçin yaşıyor?
Aman aman, neme lazım, şimdi öküzün biri çıkar, "totaliter militarizm" eleştirisini "cumhuriyet düşmanlığı" şeklinde anlar, işin yoksa uğraş dur...