Bir yazarın birinci vazifesi, yazdığını okutmaktır.
Bir komedi filminin birinci vazifesi de, güldürmektir. Gerisi laf-ı güzaftır.
(Okuyucu mektubu: Yazarınız birtakım Osmanlıca sözcükler ve deyimler kullanarak cumhuriyet düşmanlığı ve hükümet yandaşlığı yapmaktadır, genel yayın müdürünüz uyuyor mu?)
Yaşım ilerledi, kilo da aldım ya, popomu zor kaldırır da biryerlere gider oldum, "Recep İvedik 2" filmini ancak dün seyredebildim...
(Okuyucu mektubu: Yazar yazılarında popo gibi birtakım iğrenç sözcüklere yer verip çoluk çocuğun ahlakını bozmakta, üstelik bazı yazılarını da, organ sahiplerinin beyanlarından anlaşıldığı üzere bazı kişilerin popolarına yazmaktadır, genel yayın müdürü uyuyor mu?)
Ve de çok güldüm. Yerlere düştüm. Tıkandım ha!
Gülmeyenin de alnını karışlarım.
"Çok güldüm ama hiç beğenmedim" gibi "entelliklere" de hiç gerek yoktur. Kendinizi kasmayınız.
Tamam canım, İvedik bir "lumpen" tipidir, kıllıdır, kabadır, abazandır, sürekli küfür de etmektedir. Leman Dergisi'ndeki "Kozalak" tipiyle benzerlikler göstermektedir (onun kadar aşağılık olmasa da aynı derecede saldırgandır), aramızda yaşamaktadır, İstanbul sokakları da İvedik'lerle doludur. Halkın büyük kısmı onda kendini bulmaktadır, onunla tıpkı Kemal Sunal'ın oynadığı tiplerle olduğu gibi özdeşleşmektedir, oysa biz daha uzaktan, daha "tepeden bakarak" izleriz, falan filan...
Ama, güldürmektedir. Hem de nefes aldırmadan.
Buna karşılık, örneğin Cem Yılmaz'ın "Arog" filmi, güldürmemekte, yalnızca birkaç yerinde gülümsetmektedir...
Bu nedenle, yalnızca bu nedenle, biri başarılı, öteki başarısızdır.
Ama Cem Yılmaz'ın burnu sekiz karış havaya kalktığından ve bir sanatçı için en tehlikeli nokta olan "ben artık erdim, ne yapsam yerler" aşamasına geldiğinden, "bu kez başarılı olamadım" demeyi kendine yedirememiş, filmini beğenmeyenlere şakayla karışık tehditler yağdırmıştır.
Şahan Gökbakar böyle bir şey yapmamıştır.
Ayna tutmuş, bu toplumda kol gezen "ikiyüzlülüğü" herkesin yüzüne vurmuştur.
Çünkü "yurdum insanı" asla küfür etmez, yellenmez, geğirmez, duvar dibine işemez, vergi kaçırmaz, kırmızı ışıkta geçmez, yanlış yere park etmez, kadına el kaldırmaz, tıraş olur, dişini fırçalar, büyüklerini sayar, küçüklerini sever!... İyi giyinir, oturmayı kalkmayı, peynir seçmeyi, şarap seçmeyi, ekmeğin üstüne Wasabi sosu sürmemeyi de bilir maşallah. Değil mi?
Recep İvedik "balık pisliğidir" diye havyarı tükürüyor... Ben bu ülkede "içinde domuz eti vardır" diye balık yemeyen insan tanıdım! Şahan az bile anlatmış.
Bendeniz de basında benzer bir görev üstlendim. Sahtekârlık sevmem.
Yukarıda örneklerini okuduğunuz türden abuk mektuplar yazmak isteyeceklere de, filmin sonunda, ninesinin ölmeden önce Recep'e söylediği son cümleyi hatırlatırım!
Ama onların o cümleden asla haberleri olmayacak, böyle "kaka" filmlere gitmezler ki...