İt kopuk gene yanlış anlayacak ama, Türkiye Cumhuriyeti "eşitlikçi ve demokrat" bir devlet olarak kurulmadı.
İmparatorluğun Lausanne şehrinde tasfiyesinden sonra, elimizde kalan "azınlıklara" gene de baskı yapıldı.
Öldürülen öldürülmüştü, sonra gönderilen gönderildi ve geride kalanlara, fakat antlaşma uyarınca kılına dokunulamayanlara da "negatif ayırımcılık" uygulandı. Artık kesemiyorduk, ancak bu kadar ezebiliyorduk onları!
Örneğin devlet memuru olabilmek için bugünkü gibi "Türk vatandaşı olmak" şartı değil, Türk "ırkından" olmak şartı aranıyordu!...
Gayrımüslim vatandaşlar askere alınıyorlardı ama kendilerine silah verilmiyordu... Kullanmayı öğrenmesinler de günün birinde bize karşı kullanamasınlar diye.
Aslında bu, dünya savaşı yıllarında bunlara asla silah vermeyip bunlardan "amele taburları" oluşturan "Enver ve Talat politikasının" mis gibi devamıydı!
Canım, CHP de İttihat ve Terakki Fırkası'nın "daha radikal B kadrosu" değil miydi?
Yahudiler "para işlerinden anladıkları için" levazımcı yapılıyor, ama sivilde mal müdürü bile yapılmıyorlardı...
Gayrımüslim milletvekilleri, Osmanlı'dan beri ilk kez, meclis kapısından ancak 1935 yılında girebildiler. Atatürk'ün kararıyla! Bürokrasiye rağmen büyük Atatürk'ün emriyle! (İnönü'yle yavaş yavaş bozuşmaya başlamışlardı...)
Fakat... Berç Keresteciyan mebus oldu ama soyadını Türker olarak değiştirmek pahasına...
Mecliste, tarihimizde ilk kez tam on yedi de kadın milletvekili vardı ama tek parti düzeninde gerek gayrımüslim gerekse kadın mebuslar orada ancak birer "süs" olarak bulundular...
Eh, bu da bir başlangıçtı, önemli bir adımdı. "Çatlak ses çıkarmayacak" kişiler seçilmiş bile olsa, Türkiye Cumhuriyeti artık azınlıkları da "adam yerine koyduğunu" kabul ediyordu. (Kadınları da ezilen bir zümre sayınız.)
Demokrat Parti döneminde de bu gelişme sürdü. 1960 yılından sonra da mecliste Hermine Kalustyan, Kaludi Laskari gibi mebuslar gördük.
Son temsilcileri de, sınıf arkadaşım Cefi Kamhi oldu tabii... Fakat o da gitti faşistlerin koynuna sokuldu, bir çuval inciri berbat etti.
Şimdi belediye seçiminde gayrımüslim AKP adayları var.
Evet efendim, "İslamcı" parti "kefereyi ve çıfıtı" aday gösteriyor(!)... Düşmanları, bunu nasıl açıklayacaklar?
İzak Hekimoğlu Beşiktaş'tan aday belediye meclisine, Karun Kovan ve Maribel Magzalçioğlu Adalar'dan, Hovsep Baliyan, Melkon Köseoğlu ve Emmanuel Abacı Kadıköy'den adaylar... Daha başka adaylar da var. Bazıları Yahudi, bazıları Ermeni, bazıları Süryani.
Böyle olmalıdır.
Bu toprağın insanları, bu ülkenin vatandaşlarıdır onlar ve ülke yönetiminde de, il yönetiminde de, ilçe yönetiminde de, belediyelerde de bizim gibi söz sahibi olacaklardır. Elbette, azala azala kelaynak kuşu gibi kalmış nüfusları oranında...
Gayrımüslim bir belediyecinin, kapısına "Yahudiler ve Ermeniler giremez, köpekler girebilir" yazan kahveciye şakır şakır ceza kestiğini görmek isterdik doğrusu...
O kahvecinin gayrımüslim bir polis tarafından karakola götürüldüğünü, gayrımüslim bir savcı tarafından suçlandığını, gayrımüslim bir yargıç tarafından içeri tıkıldığını görmek ise, fazla uçuk bir fantezi...
Avrupa Birliği'ne asla giremeyeceğimiz için, asla olmayacak.