Ergenekon davasının son duruşmasında, "lugat parçalamak" isteyen sanıklardan biri, "buradaki insanların hayatları aslında birer Ömer Seyfettin hikâyesi gibidir" dedi...
Elbette kimse üstünde durmadı geçti.
Oysa sanık, meselenin bam teline basmıştı.
Ömer Seyfettin, Çerkes asıllı bir Turancı'dır.
İliklerine kadar İttihatçı'ydı. Partinin, bugünkü deyimle "MKYK üyesi" olacak kadar.
Namuslu adamdı, savaş zenginlerine kızar, vagon ticareti yapanlara köpürürdü... Bir kuruş haram yemedi. Ama "büyük yıkılışta" dolaylı olarak onun da sorumluluk payı vardır.
Çok okunan, çok sevilen bir yazardı. Kullandığı Türkçe bugün de pırıl pırıldır.
Kurtuluşu göremeden gitti, şeker komasına girdiği son günlerinde, hasta yatağında "Anadolu'dan haber var mı?" diye sayıkladığı söylenir... TBMM henüz toplanmamıştı, Anadolu'da Mustafa Kemal Paşa'nın ayaklandığı biliniyordu ama durum pek umutlu değildi...
Ömer Seyfettin bir "protofaşist" ... Daha birçok İttihatçı gibi... Bu ideolojinin adının bile henüz konmadığı dönemde...
Savaş yıllarında, Talat Paşa'nın da teşvikiyle, "halka moral vermek" için yazdığı bir dizi öykü vardır: "Kahramanlar" dizisi...
Ergenekon sanığı, kendini ve arkadaşlarını bu kahramanlardan saymış.
Yeri cennet olası rahmetli hocam ve de "Ömer Seyfettin uzmanı" Tahir Alangu, her ne kadar yazarın bu öykülerinde "bozulmamış, saf Osmanlı insanının özündeki cevheri" aradığını söylerse de, bu kahramanlar umarsız karikatürler, gülünç zavallılardır. Kaba kuvveti de pek severler. Efelenirler ama hep yenilirler. Boşuna uğraşırlar.
Öldüğü halde kalkıp yerden kesik kafasını toplayan, canını veren ama "başını vermeyen şehit" ... Varını yoğunu satıp parasını kendi cebinden ödediği "pembe incili kaftan"ı kefere kralının önüne serip oturan ve kaftanı almadan geri dönen, yoksulluk içinde ölen elçi... "Diyet"ini ödemek için kendi kolunu kesip atan usta... Falan filan...
İlkokulda hepimiz zevkle okurduk. En çok da, Bulgar çetecilerinin şarap içerek oynattıkları "Beyaz Lale" hanımın beyaz göbeği ve beyaz bacakları ilgimizi çekerdi tabii.
Evet, bunlar ilkokul kahramanlarıdır.
Bu öyküler ancak Talim ve Terbiye Kurulu kararıyla edebiyat sayılırlar.
Ergenekon sanığından "aslında biz hepimiz kötü bir Nihal Atsız romanı kahramanıyız" demesi beklenirdi.
Daha akıllıymış. Ancak ilkokul öğrencilerinin düşlerini gıdıklayacak haybeden kahramanlıklarla, devleti korumak için kendini yakma felsefesiyle, sonu olmayan kısır zart zurtla, hele hele "yakalanırsanız sizi tanımayız Mister Phelps" tehdidi altında iş yaparak bir yere varılamayacağını anlamış.
Üçüncü sınıf eserlerin ve dizilerin etkisi altında kalmayacaklardı koca bebekler... İşte başlarına neler geldi...