Tutturdular, "ağabey ne olur spor yazısı da yaz" diye... Spor yazısı dedikleri, elbettte özellikle ve de yalnızca futbol yazısı...
Olay, eskiden çalıştığım gazetelerden birinde geçiyor. Spor servisi de sabahtan akşama kadar "gaseytten arabex" dinleyen bir servis, ağır delikanlılar heyeti... İçlerinde "Orhancılar" ve "Ferdiciler" şeklinde "fraksiyonlar" da var...
"Lan oğlum ben futboldan anlamam" diyorum, "ıstağfirullah ağabey, futboldan anlamayan Türk erkeği olur mu" diye cevapları ceplerinde.
Sonunda dayanamadım baskılara, kabul ettim. Yazayım da başımdan gitsinler.
Akşam bir maç var, ne maçı olduğunu hatırlamıyorum, evimden izleyip yazacağım. Sayfa sekreteri yazıyı "telefonla alacak" ...
Birinci devre bitti, kalktık çişimizi ettik, ara geçti, ikinci devre başladı... Maçın elli beşinci dakikasında, zır, telefon... "Yazıyı alabilir miyiz ağabey?"
"Ne yazısı oğlum, ikinci devre başlayalı daha on dakika oldu..."
"Ama biz hep böyle çalışırız ağabey!"
"Oğlum çıldırtmayın insanı... Maçın bitmesine daha yarım saatten fazla var... Kaç kaç biteceğini, kimin kazanacağını yalnızca Allah bilir... Ben şimdiden ne yazabilirim yahu?"
"Peki, bu seferlik sana bir ayrıcalık tanıyalım ağabey... Bitince yazarsın!" ...
Maç bitti, yazıyı yazdım, telefonla geçtim, bir daha da hiçbir kuvvet bana futbol yazısı yazdıramadı, daha doğrusu hiçbir spor servisi benden "ekstra" yazı istemeye cüret edemedi. Galiba ertesi gün gazetede onlara söylediklerim "piyasada" duyulmuş... Canım, belki de gerek görmemişlerdir ya da önem vermemişlerdir, günahlarını almayalım.
Fakat öbür çocukların günahını, almışım. Sonradan öğrendim:
Meğerse birtakım hergeleler gerçekten de böyle çalışırlarmış! "Üç ihtimalli" yazan da varmış, şu takım ya da bu takım kazanırsa iki ayrı "versiyon", berabere kalırlarsa o ihtimale karşı bir "final" daha... Peki skor? Boş bırakıyorlarmış, onu da servisteki ayakçılar dolduruyorlarmış.
Şaşmış kalmıştım.
Dün Hasan Bülent Kahraman'ı okuyordum, aydınların "futbol geyiklerini" acı acı eleştiriyor...
Bazı televizyon şaklabanlarını, danışıklı kavgaları, incir çekirdeğini doldurmayan yorumları, futbol yazan Marksist aydınları, bazı üniversite hocalarını, bazı namlı köşe yazarlarını uygun bir yere sokup sokup çıkarmış.
Bunun "lumpenliği meşrulaştırma" eylemi olduğunu ve bizi faşizme götüreceğini, bunun bir "aydın ihaneti" olduğunu söylüyor, ki haklıdır.
Fakat, sevgili Hasan Bülent kardeşim, bunun çok daha basit bir nedeni var: Herifin "ciddi" yazısını kimse okumuyor, o da büyük adam sırasına ancak sporla, daha doğrusu futbolla girebiliyor!
Bunun üzerine hem "televizyonda görünmenin dayanılmaz çekiciliğini" ekle (karı kız düşer), hem de akmasa da damlayan üç beş kuruş ek geliri...
Çok şükür televizyona yıllar önce doyduk, okurumuz da gelirimiz de kendine elverir.
Yoksa biz de biliriz maçın kırılma noktasını, tartışmalı ofsayt pozisyonlarını, defans blokuyla hücum bloku arasındaki kopukluğun orta sahayı nasıl sıkıntıya sokacağını, dar alanda kısa paslaşmaları, topu yere indirip ayağa oynamayı, oyunu kanatlara açmayı, doldur boşalt yanlışlarını, top çevirmeyi, top saklamayı, top çalmayı, Bundesliga'da kimin kaçıncı olduğunu, "ada futbolunun" özelliklerini, falan filan...
Her Türk doğuştan asker ve doğuştan futbol uzmanıdır ama çok şükür doğuştan yalak değildir. Bunların bazıları da sonradan gevşediler, paranın ve şöhretin ucunu görünce.