Türkiye'de son 12 yıldır önemli siyasi gelişmeler yaşanıyor ve Ermeniler de bu sürecin bir parçası. Sadece Türkiye'de yaşayan 60 bin civarında Ermeni, sınırların hala kapalı olduğu komşu Ermenistan veya diasporada yaşayan çoğu Anadolu orijinli Ermeniler değil, Ermenilik kavramı da bu süreçte değişiyor. Türkiye'de insanlar siyasetin önünü açtığı elverişli bir yeniden değerleme sürecindeler. Sadece başkalarını değil, kendilerini yeniden tanıyorlar ve bunu yapmak için daha cesur ve tarafsız bir tarih okumasının şart olduğunun da farkındalar. Kendileri hakkında resmi tarih tezinin dışına çıkan ve çeşitlenen, özgürleşen kaynaklarla kendilerinin arkeolojisini yaparken, karşılarına "ötekiler" de çıkıyor. Böylelikle özellikle dindarlar mesela 1925'teki İstiklal Mahkemelerinde öldürülen dini önderlerin hikayesini merak eder, onların itibarını iade etmek isterken, bunun daha vahiminin 1915'te Ermenilerin yaşadığını, aslında hikayenin içinde Ermenilerin de varolduğunu keşfedip bu konuya yöneliyorlar.
Batı için 1915 soykırımının ve cumhuriyet tarihi boyunca azınlıkları, dindarları, Alevileri ve Kürtleri hedef alan devlet şiddetini anlamak kolay olmadı veya bu önemli bir mesele değildi. Çünkü Doğu'nun en güçlü temsilcisi Osmanlı İmparatorluğu yerine çok daha küçük bir toprak parçasında kurulan Türkiye, seçtiği Batı modeli ile büyük bir zaferin zirve noktasını ifade ediyordu. Mustafa Kemal'in siyasi tercihi, Batı uygarlığının Doğu'nun en yüksek tepesine kendi bayrağını dikmesi anlamına geliyordu ve bu doğruydu. Sadece fiziksel değil, uygarlık savaşını da Batı'nın kazandığı Türkiye'nin varlığı üzerinden de tescilleniyordu. Tabii ki Türk devletinin şiddet uygulamalarının mazur görülmesinde 1945'lere kadar faşist konjonktür, sonrasında da Türkiye'nin Soğuk Savaş boyunca Nato'ya üye olması da çok önemliydi. Bu da işin real politik tarafıydı. Nato'nun en güçlü ikinci ordusuna ve çok stratejik bir öneme sahip olan bir müttefik, demokrasisinin eksikleri nedeniyle eleştirilemezdi. Buna gerek yoktu. Türkiye Batı'nın istediği gibi yönetiliyordu.
Böylelikle kemalist ulusalcı elit önce azınlıkları eritti, dindarları sindirdi, Kürt ve Alevileri öldürdü ve ekonomik olarak da büyük kitleleri sefalete mahkum etti. Sosyolojik olarak 'Beyaz Türkler' denen küçük bir elit, ülkenin siyaseti, ekonomisi, medyası, akademisi ve en eönemlisi kamusal alanına hakim oldu. Ermeniler çöpçü bile olamazken, dindarlara devlet kurumları yasaklandı. Kürtlere zaten her yer yasaktı. Aleviler ise devletin katliamları ile Sünni korkusu arasında sıkışıp kaldı. İşte bu seçkin ve gayrıahlaki devlet modeli son 12 yıldır, yukaırda saydığım sosyolojik kesimlerin desteği ile yavaş yavaş barışçı bir halk ihtilali ile reformdan geçiriliyor. Elit statüko AK Parti'nin hükümet olduğu 3 Kasım 2002 tarihlerinde öfkeli ama kendinden oldukça emindi. Cumhurbaşkanlığı, yargı, odalar, medya, STK'lar ve en önemlisi ordu onlarla birlikteydi. AK Parti'ye biçilen ömür kısaydı ve 28 Şubat 1997 darbesi gibi bir darbe her an bekleniyordu. Girişimler hemen başladı. Ordu, ordu içindeki darbeci cuntalar, medya, yargı vesayeti hemen işe başladı.
Ancak başarılı olamadıkça, refomlar hayata geçti ve darbe ittifakı da daha demokratikleşen bir ülkede buldu kendini. Siyaset dışı mücadele yöntemleri de demokratikleşmek ve daha incelikli hale gelmek zorunda kaldı. Bugünkü en işlevsel yöntem azınlıkların, Kürtlerin ve Alevilerin travmaları üzerinden reform sürecini çökertmek olarak modifiye edildi. Erdoğan'la kafayı bozmuş elit aydınlar özellikle 1915 gibi hassas konuları hükümete yönelik nasıl bir cephaneye çevirebiliriz telaşında. Ambalajları batılı olduğu için dışarıda da alıcısı çok. Hatta diasporayı bile bu manada manipüle edebilirler.
1915'in 100. yılında Ermenilerin acısı egemenlik kavgasında araçsallaşıtırlacakmış gibi gözüküyor. Diaspora bu acının saygı ve kabul görmesi için eğer etkili ve meşru bir muhatap arıyorsa, bu muhatap Türkiye'de Ermenilerin ilk kez kendilerini eşit ve güvende hissettikleri reform dönemini sona erdirmek isteyenler değil, değişimin sosyolojik aktörleri olmalı. Çünkü diğerleri zaten tarih olmak üzere ve muhataplık özelliklerini de kaybetmiş durumdalar.