Ağustos 2012'de, dönemin ABD Başkanı Barack Obama Beyaz Saray'daki bir basın toplantısında, Suriye'de kimyasal silah hareketleri gözlendiği yönündeki iddialarla ilgili bir soruyu yanıtlarken açık ve net konuşmuştu. Obama kimyasal silah kullanımının Suriye'de geçilmemesi gereken bir "kırmızı çizgi" olduğunu ve böyle bir durumda farklı adımlar atacağını belirtmişti. Bu açıklamayı takiben medyada, Suriye rejiminin sivillere karşı bu ölümcül silahı kullandığına dair birçok haberler çıktı. Ancak Obama yönetimi bu haberlere tamamen inanmamıştı. Mayıs 2013'te Beyaz Saray'da düzenlenen bir zirve toplantısında dönemin Türkiye başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, Obama'ya Suriye'de kimyasal silah kullanıldığını gösteren kanıtlar sundu. Bu arada, uluslararası toplumun harekete geçmemesi üzerine Suriye rejimi kimyasal silah saldırılarının sayısını ve şiddetini gittikçe artırdı.
İşte o "kırmızı çizgi" açıklamasından tam bir yıl sonra, Esad rejimi bu kez Guta'da sivillere karşı gayet açık bir şekilde kimyasal silah kullandı. Daha önceki provokasyonları cevapsız kalan rejim için bu saldırının dünyadan herhangi bir tepki görmeyeceği aşikârdı. Başkan Obama, kimyasal silah kullanımına dair inkâr edilemez kanıtlar gelmesi üzerine bu kez güç kullanacağı yönünde sinyaller verdi. Fakat Obama yine de aşırı ihtiyatlıydı. Obama sanki kimyasal silahlar kendiliğinden hareket ediyormuş gibi konuşarak, rejimi değil de bu bombaları hedefe ulaştıran mekanizmaları hedef alacağını söyledi. Ama bu bile önemli bir adım idi. Askeri saldırıların düzenlenmesinin beklendiği gün yönetimden gelen sert demeçlerin ardından Obama, ABD tarafından yapılan en önemli açıklamalardan birini yaparak insani normların ve ülkesinin oluşturulmasına katkıda bulunduğu uluslararası kanunların bu pervasızca ihlaline rağmen yine harekete geçmeyeceğini belli etti.
Tam bu noktada oyuna dahil olan Rusya, Suriye rejimi ile uluslararası toplum arasında bir anlaşmaya varılmasını sağladı. Suriye halkı için idam hükmü anlamına gelen bu anlaşma, rejim için af niteliğindeydi. Rejime bütün kimyasal silahlarını teslim etme şartı getiren anlaşma, aynı rejimin sivilleri konvansiyonel silahlarla öldürmesine engel olacak herhangi bir adım atmıyordu. ABD yönetimi bu kimyasal silah anlaşmayı zafer olarak görürken, Rusya da yakın bir müttefikinin paçasını kurtarmıştı.
Anlaşmanın hemen ardından uluslararası medyada, Suriye rejiminin yeni kimyasal silah saldırıları düzenlediği yönünde çeşitli haberler çıktı. Bu haberler bir süreliğine teyit edilemedi. Ancak kısa süre sonra, YouTube'da saldırılarla ilgili videolar birbiri ardına yayınlanmaya başladı. Daha sonra İdlib'e düzenlenen bir kimyasal silah saldırısını takiben, Obama'nın ardından göreve gelen yeni başkan Donald Trump rejime ait askeri üslere hava saldırısı emri verdi. Her ne kadar sembolik nitelikte olsa da bu saldırı, dünyadaki birçok kişi tarafından önemli bir adım olarak görüldü. Bu hava saldırısıyla birlikte Başkan Trump, ABD'nin bir kenarda durarak rejimin anlaşmayı ihlal etmesine artık seyirci kalmayacağını göstermiş oldu.
Ancak kısa süre sonra bu durum da değişti. ABD yönetimi kendi içindeki krizi aşmaya çalışırken, Esad bir kez daha aşamalı biçimde şiddeti artırma taktiğine baş vurdu ve sivillere karşı tekrar kimyasal silah kullanmaya karar verdi. Sadece ABD değil Rusya da bu ihlalleri görmezlikten geldi. ABD'nin Suriye rejimine ait hedeflere düzenlediği hava saldırılarından tam bir yıl sonra, Esad kimyasal silah kullanarak bu günlerde hem ABD'ye hem de uluslararası topluma açıkça meydan okuyor.
Kullanımı uluslararası toplum tarafından yasaklanmış olan kimyasal silahlar, son yıllarda Esad rejiminin elinde savaş oyuncağı oldu. Toplu infaz, füze saldırısı ve varil bombası da dahil olmak üzere her türlü şiddete başvuran Suriye, yakın tarihte en sık kimyasal silah kullanmış rejim haline geldi. Üstelik bunu da herkesin akıllı telefonlar, bilgisayarlar ve TV sayesinde bu silahların kullanıldığını görebileceği bir küreselleşme ve teknolojik ilerleme çağında yaptı. Esad kötücül bir adam. Ancak onun bütün bu kötülükleri rahatça yapmasını sağlayan şey, uluslararası toplumun bizzat kendisi. İkinci Dünya Savaşı sırasındaki gaddarlıkları yaşayan kuşak boşuna "bir daha asla" dememişti. Onlar çocuklarının ve sonraki kuşakların bu vahşeti tekrar yaşamaması gerektiğine inanıyordu. Dünyada her zaman kötülük olacağını biliyor, ancak bu kötülüklerin yayılıp yayılmamasının uluslararası toplumun sorumlu ve kararlı hareket etmesine bağlı olduğuna inanıyorlardı. Ayrıca uluslararası aktörlerin bu kötücül güçleri başıboş bırakmaması ve bunların uluslararası toplumun tepkisinden korunmak için büyük güçler arasındaki rekabetten faydalanmalarına izin verilmemesi gerektiğine inanıyorlardı. Sonraki yıllarda uluslararası diplomaside öne çıkan ve "koruma sorumluluğu" olarak adlandırılan yaklaşımın amacı da dünyanın her yerindeki sivilleri zalim rejimlerden korumaktı. Bu yaklaşım, büyük güçlerle kurdukları ittifaklara dayalı olarak ülkeler arasında ayrımlar yapmaz.
Suriye'deki iç savaş sırasında yapılan katliamlar, İkinci Dünya Savaşı sonrası dönemde karşılaşılan en feci insani krize yol açtı. Rejimin sıklıkla kimyasal silah kullanmasıyla birlikte, uyguladığı şiddetin düzeyi ile norm ve kural ihlalleri yeni bir safhaya ulaştı. Uluslararası toplum sivilleri koruma sorumluluğunu yerine getiremezken, ABD de bu suçu önleyecek caydırıcı bir güç olamadı. Öte yandan, Suriye rejimi de yaptığı anlaşmalara uymayarak gerek ABD'nin gerek Rusya'nın gerekse uluslararası örgütlerin itibarına gölge düşürdü. Rejim uluslararası aktörlerle kimyasal silah kullanmak suretiyle iletişim kurdu. Suriye rejimi, düzenlediği bu son kimyasal silah saldırısıyla bütün büyük güçlere ve uluslararası topluma meydan okuduğunu ifade ediyor ve zalim haydut rejimlerin bu yeni uluslararası sistemde istedikleri her şeyi yapabileceklerini söylüyor. Bir başka ifadeyle rejim, "kötücül bir gücü kim durdurabilir ki?" diyor. Rejimin bu açıklamalarına verilecek cevap, uluslararası sistemin niteliğini göstereceği gibi ne tür bir dünyada yaşayacağımızı da belirleyecek.