Türkiye'nin Afrin'e yönelik olarak düzenlediği Zeytin Dalı Harekatı, Suriye'nin kuzeyindeki durumu önemli ölçüde değiştirdi. Önceki yazılarımdan birinde, Türkiye'nin sert güç kullanarak tek taraflı askeri operasyon yapmasının hem Suriye'deki durumu hem de Ankara'nın sınırlarını terör örgütlerinden temizleme kararlılığına dair algıyı nasıl değiştirdiğini anlatmıştım. Zeytin Dalı Harekatı'nın başlamasıyla birlikte, operasyonun mahiyeti ve muhtemel sonuçları hakkında çeşitli tartışmalar yapıldı. Bazı uzmanlara göre Türkiye gerekli imkân ve kabiliyetlerden yoksun olduğu için böyle bir harekat yapamazdı. Başka bazı uzmanlar ise, bir harekat yapılsa bile bunun uzun ve zorlu olacağını ve Türkiye'nin bataklığa saplanacağını iddia etti. Gerek Türkiye gerekse başlattığı askeri harekat hakkında çeşitli yanlış kanılar, yanlış algılar ve yanlış anlamalar vardı.
İlk olarak, çoğu kişi PKK'nın Suriye kolu Halk Savunma Birlikleri'nin (YPG) Türkiye için oluşturduğu tehdit algısını hafife aldı. Daha yakın zamana kadar, gerek ABD Dışişleri Bakanlığı gerekse Pentagon Türkiye hakkında yaptıkları açıklamaların sonunda, DEAŞ'la mücadelenin hem ABD hem de Türkiye için asıl öncelik olması gerektiğini ve başka hiçbir şeyin bu amacın önüne geçmemesi gerektiğini söylüyordu. Oysa Türkiye için PKK da yakın ve acil bir tehdit niteliğindeydi. PKK Türkiye'de DEAŞ'tan daha çok terör saldırısı düzenlemişti ve Ankara açısından göz ardı edilebilecek bir tehdit değildi. PKK son iki yıl içinde Türkiye'de, aralarında İstanbul ve Ankara'nın da bulunduğu şehir merkezlerinde bugüne kadarki en kanlı eylemlerinden bazılarını düzenlemişti. Ankara'nın YPG'ye yönelik askeri operasyonları erteleyecek ne sabrı ne de zamanı kalmıştı. Dolayısıyla Türkiye, sınırlarında terör örgütlerinin hakimiyet kurmasına izin vermeyeceğini vurgularken gayet ciddiydi. İşte bu ciddiyeti anlayamayanlar, Afrin harekatını tahmin edemedikleri için bunu sürpriz olarak karşıladılar. Bu da Ankara'nın güvenlik kaygılarını doğru anlamadıklarını gösterdi.
Harekat başlar başlamaz, muhtemel sonuçlarına dair başka bir tartışma daha çıktı. Kimi çevreler, Türkiye'nin ya başarısız olup Afrin'de bataklığa saplanacağını ya da sonunda başarılı olsa bile bunun ağır bedeller ödeten bir Pirus zaferi olacağını iddia etmişti. Uzmanlar görüşlerini savunmak için değişik açıklamalar getiriyordu. Bazılarına göre Türk ordusu, özellikle de 15 Temmuz 2016'daki darbe girişimini takiben yapılan temizlik nedeniyle mevcut şartlarda böyle geniş çaplı bir askeri harekat yapabilecek kapasiteye sahip değildi. Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) darbe girişimi sonrasında Fırat Kalkanı Harekatı'nı icra etmiş olsa da, bazılarına göre Afrin harekatı daha zorlu geçecekti ve ordu buna hazır değildi. Afrin'deki başarıyla birlikte harbe hazırlık ve operasyonel başarı seviyesini ortaya koyan TSK, bütün bu tahminleri ve değerlendirmeler boşa çıkardı.
Yine bu tahminlerle bağlantılı olarak, kimileri de YPG'nin askeri kapasitesini abarttı. Onlara göre Türkiye batağa saplanacaktı, çünkü DEAŞ ile kıyaslandığında YPG daha iyi eğitilip donatılmış, daha disiplinli bir örgüttü. Dolayısıyla Cerablus ve hatta El Bab harekatlarına kıyasla bu kez daha ciddi çarpışmalar ve güçlü direniş olacaktı. Fakat bu uzmanlar YPG'nin esasen, uluslararası koalisyonun sağladığı kesintisiz hava desteği sayesinde başarılı olduğunu unutuyordu. YPG hava desteği olmadan pek başarılı değildi. Nitekim uluslararası destek almadan girdiği ilk çarpışmada yenilgiye uğramıştı. Türkiye'nin Afrin harekatına tepki olarak ayaklanabilecek Kürt vatandaşları nedeniyle başarısız olmasını bekleyenler de vardı. Ancak harekat Kürt vatandaşlar arasında önemli bir tepki yaratmadı. Çünkü Türkiye'nin Kürt vatandaşları PKK'nın teröründen ve haraç alma faaliyetlerinden mağdur olmuştu. Kürt ve PKK sözcüklerini eşanlamlı olarak kullananlardan farklı olarak, Kürtler arasında PKK'ya karşı ciddi bir tepki vardı. Birçok kişi, Afrin'deki muhtemel sivil zayiatın Türkiye'de bir hareketlenme yaratacağını düşünmüştü. Ama TSK harekat sırasında çok dikkatli davranarak YPG propagandasına alet olabilecek sivil kayıpları önlemeye gayret etti. Tabii Türkiye karşıtlığı sebebiyle harekatın muhtemel sonuçlarına gözlerini kapatanlar da vardı. Bunlar Türkiye aleyhtarı oldukları için, harekatın başarısız olmasını istiyor ve Türkiye'nin Afrin'de batağa saplanması hayalleri kuruyordu. Harekata ilişkin tahminleri esasen beklentilerini yansıtıyordu. Bu yüzden, harekata karşı çıkan değişik kurumların ve grupların endişe içeren tüm görüşlerini birleştirerek ifade ediyorlardı. Türkiye'nin Suriye'de sahadaki askeri başarısı, mevcut dinamikleri kökünden değiştirdi. Bundan sonra, Ankara ulusal güvenliğine ilişkin kaygılarını dile getirdiğinde bu uzmanlar, Türk hükümetinin halkının da desteğiyle ulusal güvenliğine yönelik her türlü tehdidi elindeki bütün imkanlarla bertaraf etmeye hazır olduğunu anlamalıdır.